Manisa’da son günlerde eğitimde yaşanan şiddet olayları, hem eğitim camiasını hem de toplumun genelini derinden endişelendiriyor. Akhisar’da 100. Yıl Ortaokulu’nda ders sırasında, bir kadın öğretmen öğrenci velisi tarafından sınıf içinde darp edildi. Olay, öğrencilerin gözü önünde gerçekleşmesi nedeniyle daha da trajik bir boyut kazandı. Bu olay, sadece bir tanesi olmakla kalmayıp, son 4 gün içinde Manisa’nın Soma ve Akhisar ilçelerinde iki öğretmenin daha benzer saldırılara maruz kalmasıyla birleşerek dikkat çekici bir hâl aldı. Eğitimde şiddetin artışı, eğitim sisteminin geldiği son nokta olarak nitelendiriliyor. Uzmanlar, bu tür olayların temel nedenleri arasında cezaların caydırıcı olmaması ve eğitim politikalarının yetersizliğini gösteriyor. Çocukların eğitim aldığı ortamların güvenliği, eğitim kalitesi açısından kritik öneme sahipken, bu tür saldırıların yaygınlaşması, eğitimcilerin motivasyonunu olumsuz etkiliyor. Bu tür şiddet olaylarının önlenmesi için yetkililerin acil önlemler alması gerektiği vurgulanıyor. Eğitimcilerin güvenliğini sağlamak, sadece bir zorunluluk değil, aynı zamanda öğrencilerin sağlıklı bir eğitim alabilmesi için de hayati önem taşıyor. Eğitimde şiddetin önlenmesi adına yapılacak her türlü çaba, toplumun geleceği açısından büyük değer taşıyor. Konu ile ilgili Manisa Meydan Gazetesi’ne özel açıklamalarda bulunan Psikolog Sema Kavak ve Avukat Selami Bulut, cezaların caydırıcı özelliğinin yetersiz olduğunu ileri sürdüler.
“Çözüm üretmek mümkün görünmüyor”
Psikolog Sema Kavak
İnsanların her alanda birbirlerine karşı sabırsız davrandıklarını dile getiren Psikolog Sema Kavak, “Kimsenin kimseye sabrı ve anlayışı kalmadı. Hayat koşullarının psikolojimizi bozması bahanesinin de arkasına sığınanlar arttı. Şiddet artık kişinin kendini var etme ve gücünü gösterme aracı olarak kullanılmaktadır. Birbirini anlama ve dinleme çabası sergilemeyen insanların, kendini anlatma ve karşı tarafın anlaması için denediği ve etkili olduğunu düşündüğü yollardan biri oldu şiddet. İşin garip tarafı da öğretmenin öğretmenle öğrenciyle, öğrencinin öğrenciyle yaşadıklarına maalesef ki artık aileler de dahil oluyor. Yanlışa yanlışla cevap vermek, en pratik yol oldu. Bu duruma dur demenin uzun vadede en önemli yolu, şiddetsiz iletişim dilini öğretmek ve öğrenmek. Bunun için de büyüklerin sağlıklı rol model olması gerekiyor. Ancak bunların başlayabilmesi için de cezaların caydırıcı olması şart. Yapılanın ve yapanın yanına kâr kalınan bir durumda, kalıcı çözüm üretmek mümkün görünmüyor” ifadelerini kullandı.
“Kalıcı çözüm tedbirlerde”
Hiçbir sebep ve sonucun şiddeti haklı çıkarmadığını öne süren Sema Kavak,
“Okullar, bizim çocuklarımıza hayatı teorik ve pratik alanda öğretmeye, anlatmaya çalıştığımız yerler olarak biliniyor. Öğrenci velilerin öfkeyi kontrol etme, stresle baş etme, çocukla etkili ve etkin iletişim becerilerini öğrenmeleri gerekiyor. Özellikle öğrenci velilerin bu durumu iyi anlaması artık şart olmuş durumda. Bu süreci kendi içlerinde pekiştirmeleri gerekiyor. Şiddeti olumsuz giden durumların bahanesi yapmamayı öğrenmek zorundalar. Hiçbir bahane şiddeti haklı kılmamalı ve bunun için de caydırıcı cezalara yani yasalara teslim olmamız gerekiyor. Ancak yasaların yetersizliği, insanların kendi adalet sistemini kurmalarına neden oluyor ve devleti hiçe sayan bir sistemi, devlet kendi eliyle güçlendirip var ediyor. Kalıcı çözüm tedbirlerde. Tedbirler yeterli olmadığı sürece insanın kendini koruma içgüdüsüyle saldırmak ilk çözüm olmaya devam edecek” şeklinde konuştu.
“İnfaz düzenlemesi çok esnek”
Avukat Selami Bulut
Avukat Selami Bulut da yasal düzenlemelerin esnek şekilde uygulandığını belirterek,
“Türk Ceza Kanunu’nda ve diğer kanunlarda, şiddet olaylarının ceza miktarı belirlenmiş. Ceza miktarları düşük değil. Yaralama suçu ve diğer suçlar hafif değil. Ama ceza yargılaması yapıldığında, infaz düzenlemesi çok esnek. Kişi bir 6 yıl ceza alıyor. Bu kişi hemen 6 yıl ceza yatmıyor. Yarısına kadar indirim uygulanıyor. Yani 3 yıl ceza alabiliyor. Daha sonra bu 3 yıl ise denetimli serbestlik olarak görebiliyor kanun. 6 yıllık hapis cezası almış bir kişi indirimden yararlanarak zaten yarıya indiriyor cezasını. Bunun yanında denetimli serbestliğe de aldığında cezaevine giriyor ve bir hafta sonra çıkıyor. Böyle olunca kişiler, ‘Ben suç işledim. Ama hemen çıktım’ diye söyleyebiliyorlar. Bu sebeple toplumda böyle bir bilinç oluyor. Toplumda mağdur olan kişi de hakkını arayamıyor. Adalete olan güven sarsılıyor. Adalet sağlanamıyor. Burada olan sıkıntı ise benim kanaatimce, yasal düzenlemelerin, çok esnek şekilde uygulanıyor. Kişilerin hak ettiği cezalar gerçekleşmiyor. Kişiler kendi adaletini kendi sağlamaya çalışıyor. ‘Ben cezaevinde yatacağım’ korkusu da açıkçası kalmıyor. Cezanın infazı hafif kaldığı için o yüzden kişi suç işlemekten korkmuyor. Ceza infaz yasalarının ağırlaştırılması gerekiyor.” diye konuştu.