Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919 yılında, Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basarak Milli Mücadele’ye başlamıştı.Erzurum, Sivas kongrelerinden sonra, Kırşehir yolu ile, 27 Aralık 1919’da Ankara’ya geldi. Günlerden cumartesiydi. Ankara ve çevresinin halkı, Mustafa Kemal’i ve beraberindekileri, yollara dökülerek, sevinç gözyaşları içinde karşıladı. Önce Vilayet Konağı’na inen Mustafa Kemal, Ankara Ziraat Okulu’nda kendisine ayrılan daireye yerleşti.

Ankara o günden sonra bir daha eskisi gibi olmadı. Milli Mücadele’nin, hürriyet ve bağımsızlığa kavuşma savaşının merkezi haline geldi. Ankara, Birinci Büyük Millet Meclisi’nin toplanmasından Cumhuriyet’in ilanına kadar geçen süre içinde sayısız olaylara sahne oldu, 13 Ekim 1923 ‘te başkent olarak kabul edildi.

Başkent olarak Ankara’nın seçilme nedenleri özellikle stratejik açıdan çok önemlidir.

Ankara’da doğal olarak meydana gelen Kuva-yi Milliye ruhunun Milli Mücadele’yi ateşleyen ve şekillendiren bir güç olması ve bunun Ankara’yı Milli Mücadele’de bir sembol haline getirmesi.

Ankara’nın jeopolitik, stratejik ve coğrafi konumunun uygun olması, Anadolu’nun tam ortasında yer alması ve bu yönüyle güvenli olması, etrafının dağlarla çevrili olmasının İşgal edilmesini zorlaştırması.

Ankara’nın, Anadolu’nun tam kalbinde olmasının yanında Batı Cephesi’ne de yakın olması. Batı Anadolu’dan ve İstanbul’dan gelen demir yollarının Ankara’ya kadar ulaşması, Bundan dolayı ulaşım ve haberleşme imkânının daha kolay olması.

Ankara’nın daha önceden işgale uğramamış olması.

Ankara’nın İstanbul’a yakın olması. Bu sayede İstanbul’daki gelişmeleri daha yakından takip etme imkânına sahip olması.

Son zamanlarda bilhassa halk arasında İstanbul’un siyasal ve toplumsal çevresine karşı duyulan güvensizliğin iyiden iyiye artmış olması.

İşte bu nedenlerden dolayı Ankara’nın başkent olması kıymetlidir. Biz tarihle ilgili konuları işlerken neden sonuç ilişkilerine bakıyoruz. Ankara’nın hangi durumda ve nasıl yeniden inşa edildiğini çok bilmeyiz.

Aslında Ankara, savaş sonrası bakımsız ve bitap durumdayken koskoca bir şehrin alt yapısından tutunda, göç aldığında nasıl bir kentleşme olacağına kadar tüm hesaplar yapılmıştır. Başkent olacak Ankara’nın kanalizasyonu, elektiriği, hatta doğru düzgün suyu bile yoktu. Devlet dairelerini sığdıracak binaları bulunmuyordu. Yol, okul her şey gerekliydi. Dahası Milli Mücadelenin başladığından beri konut sıkıntısı çekiliyordu.

Yeni hükümet, göğsünü gere gere göstereceği başkent için yeni bir şehir kurmak niyetindeydi. Bunun için Ankara, bugüne kadar mahrum kaldığı, telsiz, telefon, elektrik, radyo gibi modern nimetlerden bir an evvel faydalanmalıydı.1924 yılında Bent deresinde elektrik santrali kuruldu. Üç yıl sonra,1927’de telsiz telefon şirketi kuruldu. Tam10 yıl sonra telefon abonelerinde müthiş bir artış yaşandı. Her 25 kişiye bir telefon düşüyordu.

Tabiatın Ankara’dan esirgediği şehri yeşillendirmek ise ikinci görevdi. Bataklık kurutularak şehir suya kavuşturulmalıydı.1925 yılında yapımına başlanan Gazi Çiftliği tabiata karşı verilen en önemli mücadeleydi. O çorak bataklık kurutularak yerine yemyeşil bir alan oluşturuldu. Şehir bu sayede sıtma hastalığından kurtulmuştu. Yeni yapılanmanın ilk başladığı yer bugünkü Ulus Meydanı’dır.

Ankara her toprak parçası hesaplanarak kurulmuş bir şehirdir.

Ankara coğrafi özelliklerinin yanı sıra, diğer yörelerimize göre merkezi konumda olması nedeniyle başkent olarak seçilmiştir. Ulusal Kurtuluş Savaşımızın idare merkezi de olan Ankara’da 23 Nisan 1920’de TBMM açılmıştı. Mecliste başkentin İstanbul olarak kalacağı ya da Ankara’nın başkent olacağı yönünde çeşitli fikirler ortaya sürülmüştür. Ancak İsmet Paşa’nın sunduğu tek maddelik bir önerge ile Ankara başkent olarak seçilmiştir.

Sağlıkla Kalın.