DAGEM uzmanları, "Türkiye Bal Arısı (Apis mellifera L.) Alt Türlerinde Genetik Çeşitlilik Kaybı" isimli TÜBİTAK projesi kapsamında Türkiye'de arıcılığın yoğun yapıldığı 58 il ile komşu ülkeler Yunanistan, Bulgaristan ve Gürcistan'dan alınan örneklerle "gen haritası" çalışmalarını tamamladı.
Uzmanlar, iklim değişikliği ve bilinçsiz ilaçlamaya bağlı arı ölümlerine dikkati çekti!
Anadolu, Kafkas, İran, Suriye ve Karniyol (Apilis mellifera Anatoliaca, Caucasica, Meda, Syriaca, Carnica) ırkları üzerinden 48 ayrı lokasyonda işçi arı örnekleri toplanarak yapılan incelemede, yerel ırkların muhafaza edildiği lokal alanlar bulunsa da önceki çalışmalarda bildirilen yurttaki biyoçeşitliliğin korunamadığı belirlendi.
Anadolu ve Kafkas ırkı arılar gözlemlendi
Farklı bölgelerden farklı ırkları temsil eden örneklerin üst üste çakışmasının Türkiye arı biyoçeşitliliğinin ticari ana arı kullanım faaliyetlerinden önemli düzeyde etkilendiğini gösterdiği tespitine yer verilen çalışmada, daha önce görülen 5 saf ırktan Anadolu ve Kafkas ırkı arıların gözlemlendiği kaydedildi.
DAGEM Müdürü Doç. Dr. Meral Kekeçoğlu, AA muhabirine, arı kayıplarının multifaktöriyel sebeplerden kaynaklandığını belirtti.
Kekeçoğlu, bu faktörlerin arıcılık uygulamaları ve tabii çevre faktörleri olarak ikiye ayrıldığını anlatarak,
"Çevre faktörleri de çok kompleks. Çevre faktörleri deyince ilaçlama geliyor, tarım ilaçları, endüstriyel atıklar karşımıza çıkıyor. Klimatik ısınma, küresel ısınma, iklim değişikliği gibi çok fazla faktörle karşı karşıyayız" dedi.
Bu faktörler bir araya getirildiği zaman hem arıların sayı olarak azalmasının hem de çok miktarda arı kayıpları yaşanmasının anormal olmadığına işaret eden Kekeçoğlu, bugün arı kayıplarını konuşmaktan ziyade ne gibi önlemler alınabileceğinin masaya yatırılması gerektiğini vurguladı.
Kekeçoğlu, önlemlerin en başında arı ırklarının korunmasının geldiğine dikkati çekerek,
"Irk koruması çok önemli çünkü gelecekteki küresel ısınma, iklim değişikliği gibi durumlara karşı her bir ırkın göstereceği performans ve direnç farklı olacaktır. Bazı ırklarımız hırçınlığıyla ön plana çıkarken bazıları gün geçtikçe artan sıcaklıklara karşı daha dirençli olacaktır. Bu çevre faktörlerine karşı dirençli ırkları mutlaka saf olarak muhafaza etmemiz gerekiyor" değerlendirmesinde bulundu.
Arıcılık faaliyetinin yerel ırklarla yapılması vurgusu
DAGEM olarak çok fazla ilden örnek toplayarak farklı gen kaynaklarını belirlediklerini ancak söz konusu çalışmanın sonuçlarının kendilerini üzdüğünü dile getiren Kekeçoğlu,
"Bu gen kaynaklarına baktığımız zaman şok olduk ve çok üzüldük çünkü çok güzel, çok büyük genetik çeşitliliği olan ülkeyiz. Neredeyse tüm dünyadaki arı ırklarının yüzde 20'si ülkemizde bulunuyor ama ne yazık ki şu an genetik çeşitlilik diye bir şeyden söz edemiyoruz" diye konuştu.
Doç. Dr. Kekeçoğlu, Yunanistan, Bulgaristan ve Gürcistan'dan da alınan öneklerle yapılan incelemelerde, yabancı ırkların yerli ırklara vermiş olduğu zararı ve dejenerasyonu gördüklerini aktardı.
Yurt dışından arı ırkı getirilmemesi ve arıcılık faaliyetlerinin yerel ırklarla yapılmasının gerektiğinin altını çizen Kekeçoğlu,
"Çünkü yerel ırklarımız, çevresel faktörlere karşı en dayanıklı, en dirençli ırklardır. Eğer yarın küresel ısınma ve iklim değişikliği ciddi anlamda sorun yaratmaya başlarsa, geleceğimizin güvencesi bu farklı ırk ve biyoçeşitliliktir." şeklinde konuştu.
Kekeçoğlu, arı ırklarıyla ilgili genetik çeşitlilik çalışmalarını tamamladıklarını belirterek,
"Bilimsel çalışmalara baktığımızda aslında ülkemizde 5 farklı arı ırkı var ancak şu an sadece 2 farklı saf ırk var gözüküyor. Bu, hem göçer arıcılığın hem de yurt dışından farklı ırklar temin etmenin sonucu" ifadesini kullandı.