Hayatınızda bir kere de olsa aşık olmuşsunuzdur veya olacaksınızdır ama aşkın ne olduğunu bilmeden içinde bulunduğunuz duruma bir isim veremezsiniz. Birçok aşka dair tanım vardır fakat ben sizlere birkaç örnek vereceğim sonrasında kendi görüşlerimi yansıtacağım. Rubin’in aşka dair teorisinde bireylerin birbirleri ile vakit geçirmekten haz duyması durumunu hoşlantı olarak nitelerken aşk daha yoğun ve derindir. Rubin’e göre aşk güçlü fiziksel çekim ve bağ kurma isteğidir. Bireyler bir bütün olmak isterler. Hatfield ise aşkı ikiye ayırarak şefkatli ve tutkulu aşk tanımlarını yapmıştır. Bağlılık, saygı, güven ve sevgi içeren şefkatli aşk bizim için ideal olandır. Tutkulu aşk ise kısa süreli olan ve yoğun duygular, cinsel çekim ve kaygılar içeren bir süreçtir. Tutkulu aşkın evrilerek şefkatli aşka ulaşması durumunda denge kurulur ve ilişkinin devamlılığı sağlanır. Sterngberg’e göre aşkın bileşenleri; yakınlık, tutku ve sadakattir. Bunların olduğu bir ilişki mükemmel aşka işaret eder. Bu üçünün de yer aldığı bir ilişki nadir karşılaşılan bir durumdur fakat en az ikisinin yer aldığı durumlar da sağlıklı bir aşk sürecini bizlere gösterir.
Evet aşkın tarifini birkaç örnekte ele aldık fakat aşk bir çok dinamiğe dayanır. Aşk libido ve thanatos arasındaki geçici bir galibiyet bir dengeyi kaybetmedir. Aşk bir arınmadır, aşk bir körlüktür. Doğduğumuzdan itibaren cinsiyetleri görür fakat 3 yaşından sonra cinsiyet ayrımını fark etmeye başlarız. Burada çocuk için aile rol modeldir. Anne ve babalarımızdan gördüklerimizi direk olarak algılayan bizler analiz etmeden bir çocuk olarak doğru olarak alır ve o stile, o role bürünmeye çalışırız. Belki erişkinliğe ulaştığımızda başkalaşmış ve bireyselleşmiş olabiliriz fakat yine de öğrendiğimiz cinsiyet modellerimiz bizim konfor alanımızdır. Babasından şiddet gören bir kadın gidip babası gibi birini bulur ona aşık olur aynı şekilde bu erkeklerde de aynıdır. Tabi herkes için bu durumdan söz edemeyiz fakat burada aşkı anlatırken aslında hem alışık olduğumuz o modele uyan hem de zihnimizdeki mükemmel modele uydurmaya zorladığımız kişilerdir aşık olduklarımız. Aşk bir saman alevi gibi kısa süreli olan yoğun ve yakıcı duygudur. Aşk, olmayan bir ihtiyacın ortaya çıkarılması ve bunun yoksunluğunun giderilmesi için maşuka ulaşma serüvenidir. Karşımızdaki partneri mükemmel modelimize oturtmaya zorlarken bir gün gerçeklik kapımızı çalar ve aşkın hazin sonu gelmeye başlar. Aşk acısı dedikleri bir zamanlar mükemmelinin aslında hiçte öyle olmadığıydı. Öyle de değildi zaten ama bizim buna ihtiyacımız vardı. Gerçeklikten kopuk bu süreçte şimdi gerçeklerin eşiğinde olmak yaşanılan acıya rağmen kendi duygularının ve düşüncelerinin farkında olmak gerek. Aşk acısı nasıl geçer sorusuna verdiğim cevap her zaman için şudur: Yaşadıklarını anlamlandırmaya çalışırken kendi yolculuğuna çıkacaksın her zaman bir sebep bulamaya bilirsin ama kendini bulursun, kendini suçladığın veya bu ayrılıktan yana kendine yönelik olumsuz çıkarımların varsa onlara dur de, önce kendini affet. Bu deneyimi ilk defa yaşamış olan benliğini dinle onu yargılamaktansa ona kulak ver. Kendine acımasız olma.
AŞKIN PSİKOLOJİSİ
Harun Ülger
Yorumlar