“Herkesin şeytanı vardır. Kişinin kendi nefretiyle beslenir, keser, öldürür, tecavüz eder, zayıflıklarını kullanır. Sadece kötüler kurtulur. Hepimiz değersiz birer mahlûk olduğumuzu biliriz.” -Mickey
Katil Doğanlar (Natural Born Killers, 1994) filmi, şiddeti estetize ederek, beyaz perdeye yansıtılan önemli filmlerden bir tanesi.
Sinemada ve medyada şiddet gösterimi çok fazla ve bu durum, şiddeti özendirdiği gibi aynı zamanda şiddet uygulayan karakterleri ilahlaştırarak meşrulaştırıyor da. Şiddetin estetize edilmiş en nadide örneklerinden biri ‘Katil Doğanlar’ filmidir.
Katil Doğanlar filmi, medyada şiddetin meşrulaştırılması, şiddeti kutsaması ve şiddeti gerekli kıldığına dair bir anlatıma sahip.
Filmin Özeti
Oliver Stone tarafından 1994 yılında çekilen film, Mickey (Woody Harrelson) ve Mallory (Juliette Lewis) aşkını ele alıyor. İkili şiddet ile aşklarını perçinleyen vahşi bir çifttir. Ortada hiçbir sebep yokken rastgele seçilmiş kurbanlarını öldürmekten zevk alıyorlar. Ancak öldürdükleri insanların arasından bir kişiyi Mickey ile Mallory Knox’un hikâyesini herkese anlatması için serbest bırakıyorlar. Bu durum medya sayesinde ikilinin, halkın gözündeki şöhretini artırıyor ve bu sayede birer medya ikonu haline geliyorlar.
Filmin öyküsü, içeriğindeki kanla da aklımıza kazınan Quentin Tarantino imzalı.
Katil Doğanlar, Venedik Film Festivali’nden iki ödülle döndü; biri Juliette Lewis’in kazandığı En İyi Aktris ödülü bir diğeriyse Oliver Stone’un kazandığı En İyi Yönetmen (Özel Jüri Ödülü).
Kan ve müzik dolu aşk hikayesi
Filmde Mallory’nin ailesi ve özellikle babası tarafından maruz kaldığı taciz ve istismar, onun bir canavara dönüşmesinin temellerini oluşturuyor. Babasının tacizlerine karşı annesinin hiçbir şey yapmaması ve durumun yönetmen tarafından eğlenceli şekilde gösterilmesi kadına yönelik şiddetin toplum tarafından çok da önemsenmediğine ve başta ailelerin bu duruma göz yumduğuna dair sosyolojik bir yaklaşım içeriyor. Ailenin bu kadar umursamaz ve zalim olması bir süre sonra çocukların da aynı ölçüde “kötü” olmasına yol açtığını sembolize ediyor.
Filmde bu kötülük başta baba üzerinden görülmekte, Mickey’nin Mallory’i kaçırmasından sonra ise yönü de değişmektedir. Mallory ailesine karşı intikam almak istediği için anne ve babasını acımasızca öldürüyor. Bu duruma seyirci açısından bakıldığında ise Mallory’nin ailesini öldürmesi yasal bir hal alıyor.
Filmde şiddet (Mallory ile) doğup; (ailesini öldürmesiyle) gelişmekte; en son da (Mallory’nin ölmesiyle) ölmekte ya da özgür kalmaktadır.
Katil Doğanlar’da da gerçekteki seri katiller kadar ilgi gören çift, medyanın da durumu estetize etmesiyle beraber halk tarafından adeta kahraman ilan ediliyor.
Film, toplum dinamikleri, kültürel bozulmalar, itaatsizlik, kural tanımazlık (anomi), yabancılaşma gibi konuları sıkça işliyor.
Meşrulaştırma aracı medya
Filmde, Mickey ve Mallory çiftinin işledikleri cinayetler medya tarafından baş tacı edilmeleri anlatılıyor. Mickey ve Mallory işledikleri cinayetleri kadere bağlıyorlar. Bir nevi yaptığı işlemi meşrulaştırıyorlar.
Mickey bu durumu kendisine hak görüp, birçok insanın ölü gibi dolaştığını, öldürülmeyi hak ettiğini ve kendisinin kaderin elçisi olduğunu söylüyor.
Günlük hayattaki şiddetin yeri bu filmde çok 'doğal' olarak anlatılıyor.