“Quentin Tarantino’nun 8. Filmi” sloganıyla gösterime giren, The Hateful Eight gerek 70 mm film kullanılarak çekilmiş olması, gerek Ennio Morricone’nin 40 yıl sonra bir Western müziğini yapmış olması, gerekse Tarantino’nun filmde kullanılan lenslerin Ben Hur’da kullanılanların aynısı olduğunu açıklaması büyük bir heyecanla izlememize sebep oldu.
Filmin konusu
İç Savaş'ın bitmesinden altı, sekiz ya da 12 yıl sonra, bir grup yabancının, tipiden kurtulmak için dağdaki bir konaklama yerine sığınmasını ve gizli bağlılıkların hayatta kalmalarını tehdit ettiğini anlamalarını konu ediyor. The Hateful Eight’te bir posta arabası, kış soğuğu yaşayan Wyoming’den geçer. Yolcular, cellat John Ruth ve yakaladığı kaçak Daisy Domergue, Domergue'nun adalete teslim edilmesi için Ruth'un "Cellat" olarak bilindiği Red Rock kasabasına hızla yol alır. Yolda iki yabancıyla tanışırlar: Biri, kötü şöhretli bir ödül avcısı olan, zenci bir eski federasyon askeri Binbaşı Marquis Warren ve diğeri de kasabanın şerifi olduğunu iddia eden güneyli haydut Chris Mannix. Tipide yollarını kaybeden Ruth, Domergue, Warren ve Mannix, bir dağ geçidindeki konaklama yeri olan Minnie's Haberdashery'ye sığınır. Minnie's'e vardıklarında onları mekânın sahibi değil, dört yabancı karşılar: Minnie annesini ziyaret ederken Minnie's'e göz kulak olan Bob, Red Rock celladı Oswaldo Mobray, Kovboy Joe Gage ve Müttefik Sanford Smithers. Fırtına, dağdaki konaklama yerini etkisi altına alırken, sekiz gezgin, Red Rock'a hiç varamayacaklarını öğrenir.
Usta yönetmen Quentin Tarantino'nun en iyi filmlerinden biri olan 'The Hateful Eight' Western türünün de eşsiz örneklerinden biri.
Filmin başrollerinde Samuel L. Jackson, Kurt Russell, Jennifer Jason Leigh, Walton Goggins, Michael Madsen, Tim Roth, Demian Bichir, Bruce Dern gibi isimler yer alıyor.
Kar, Diyalog ve Kan
"Kimse kolay olacağını söylemedi." repliğiyle adeta filmi özetlemiş Tarantino. İlk sahnesinden son sahnesine kadar hakiki bir Tarantino filmi diyebilirim. Zenciler ve beyazlar, masumlar ve suçlular, kadınlar ve erkekleri karşı karşıya getirip seç-beğen-al dediği bir film olmuş.
Eğer tek mekanda geçen filmler ilginizi çekiyorsa bu film onlardan birisi. Diyalog ağırlıklı ve bol replikli filmleri seviyorsanız aradığınız yapım. Bu diyaloglar gayet akıllıca yazılmış olduğu için sıkıcılıktan uzak tutuyor filmi.
Tarantino hayranlarının belki de en sevdiği içeriğinde bol kan, kanlı çatışma, kafa patlatma olan filmlerinden bir tanesidir. Bolca kan dökmeyi ve intikam hikâyelerini seven Tarantino bizlere yine bu eksende ilerleyen bir hikâye anlatıyor. Yani kısacası, The Hateful Eight bir Tarantino filminden beklenecek kadar kanlı.
The Hateful Eight bize, karların arasında geçen, 8 farklı tipolojiye sahip karakterin dinamiklerini sunuyor. Filmin çoğu tek mekânda geçiyor ve bu dar alana sıkışan 8 kişinin aslında söyledikleri kişiler olmadıklarını aralarındaki gerilimden seziyoruz. Senaryo konusunda yine adeta döktürmüş olan Tarantino neredeyse son ana kadar bu ilişki ağını seyirciden saklıyor ve bizi taraf tutamamak konusunda zorluyor.
Bu kadar öfkeli insanın mecbur kaldıkları için aynı mekânı paylaşması saatli bomba gibi ve bizler de yay gibi gerilip büyük patlama ne zaman olacak diye bekliyoruz.
Filmde tam anlamıyla bir oyunculuk resitali var. Hepsi üst kalitede oyuncular. Özellikle başı çekenler Samuel L. Jackson, Kurt Russell, Jennifer Jason Leigh, Tim Roth ve Walton Goggins.
Ses ve görüntü mükemmel uyumla perdeye aktarılmış. Filmin müzikleri o kadar iyi ki; En İyi Film Müziği Oscar'ı, Altın Küre En Özgün Film Müziği Ödülü, BAFTA En İyi Film Müziği Ödülü, Film Eleştirmenleri En İyi Besteci ödüllerini topladı.