Müfit Can Saçıntı’nın yaklaşık 6 yıl önce yaptığı bir konuşmasını izledim.
Bu konuşmadan neden etkilendiğimi de sizlerle paylaşmak istedim.
Aranızda tanımayanlar olabilir. Müfit Can Saçıntı Türk yönetmen, oyuncu ve senarist. Mandıra Filozofu adlı film serisinin yönetmeni ve başrol oyuncusu olarak tanınmıştır.
Yapılan konuşma “yavaş hayat “kavramı ile ilgiliydi. Yavaş hayat diye bir kavramın olmadığını ve hayatın aslında bir döngüden ibaret olduğunu anlatır. 
İnsan yaşayacağını ve öleceğini bilerek yaşayan tek canlıdır. Yaşamak için acelesi vardır. Hızlı yaşamak ister. Bu nedenle de kısa ömrüne çok şey sığdırmak ister.
Saçıntı şöyle bir örnekle devam ediyor konuşmasına: 
Sevdiğimiz ve dinlediğimiz bir şarkı var. Şarkı bitecek diye üzülüyor muyuz yoksa şarkının tadını çıkararak dinliyor muyuz?
Elbette o sevdiğimiz şarkının tadını çıkarıyoruz dinlerken. Çabuk bitmesin diye nasıl yavaşlatmıyorsak melodiyi, hızlı bitsin diye de çaba sarfetmiyoruz.
Yani şarkıyı şarkı yapan aradaki sessizlikleri, nağmeleridir…
Sessizliği olmayan müzik gürültüden ibarettir.
Bu nedenle insanoğlunun arada durması ve hatta susması lazımdır. Hızlı yaşarsak hayatın renklerini ıskalayacağımız kesindir.
İnsan şu kısacık ömrüne çok şey yaşayıp sığdırmak istiyor. Teknoloji çağının getirdiklerine yetişemeyen insanoğlu arada kalan yenilikleri kaçıracağına dair bir kaygı geliştirdi.
Yeniliklere yetişememe duygusu hızlı ilerleyen teknolojiye ayak uyduramamak bizi kaygılandırıyor. İnsan hayatı yeterli bulmayıp yeni anlamlar yüklemeye başladığında işler daha zor bir hal alıyor. Hayatın kendisi zaten bir mucize değil midir?
Hayatı yaşarken sahip olduğumuz kaygıları kaldırmak için en iyi çözüm yolunun “seçmek” olduğunu anlatan Saçıntı, bize sunulan ya da servis edilenler arasından en iyisini seçebilmek için araştırmak ve kültürlü olmanın önemine değiniyor.
Herhangi bir şey hakkında seçim yapabilmek için neyin daha kötü olduğunu bulup ortaya çıkarırsak, iyi olana ulaşmak o kadar da zor olmayacaktır.
İnsan ihtiyaçları ile ihtiyaç dışında kalanlar arasında sıkışıp kaldığında önceliğini mutlaka mecbur olmadıklarını reddederek verdiğinde, yaşadığı tüm kaygılar yerini huzura bırakacaktır. Domatesler nasıl ki tarlada olgunlaşırken büyümek için aceleci davranmıyorsa, bizler de hayatın olağan akışını kabul ederek tadını çıkara çıkara yaşayabiliriz.
Sevdiğim bir dostumun önemli saydığım bir sözü var. “Canın sıkıldığında git mezarlıkları gez. Bizden önce onlarda acele edip iş güç yetiştirmeye çalışıyorlardı. Biraz yavaşla. Olağan akışına bırak hayatı. Hayat aceleye gelmez”.
Sağlıkla Kalın.