Erteleyen kişilerin genellikle kendilerini yargıladıklarını duyarız. ‘Kitap okumak istiyorum ama başlayamıyorum’, ‘Çalışmam lazım ama kısa süre içinde sıkılıyorum’, ‘Konuşmak istiyorum ama geçiştiriyorum’ gibi söylemler ‘Ben artık hiçbir şey yapamıyorum veya ‘Yapmak istemiyorum’ gibi cümlelere çevrilebilir.
Ne kadar bu yapmak ve yapamamak arasında dönen bir kısır döngü gibi gözükse de iç seslerinde genellikle tek bir ses vardır. ‘Bir şeyleri yapmalıym ve başarmalıyım.’ Bu doğrultuda kişi sadece eylem halinde oldukça, yaptıkça ve iyi sonuçlandıkça başarılı olacağını düşünür. Kişi bazen başardıkça, iyi yaptıkça, hiç durmayıp eylem halinde oldukça sevileceğini düşünür. Bazen bir şeyi yanlış veya hatalı yada hiç yapamıyor olmanın da kişiye birçok şey kazandırdığını göremez ve bir başkasını mutlu etmek, görülmek veya duyulmak için çaba harcar.
Erteleyen kişilerin hiçbir eylemde bulunmuyor olmaları demek hiçbir şey yapmıyor, düşünmüyor veya tembeldir anlamına gelmez. Tam aksine zihnen sürekli koşturan ve ‘Bir şeyler yapmalıyım’ fikrinde olan kişi zamanla yorgun düşer ve eyleme geçemez hale gelir.
Yapmak istediğimiz şey bize ne oluyor da külfet geliyor? Bu soruya verilecek en güzel cevap yine bir sorudur aslında. ‘ Ben gerçekten bunu istiyor muyum?’ Çoğu kişi yapılması gerektiğini düşündüğü için kitap okumak, spor yapmak, para kazanmak, evlenmek vs. istiyor. Hayat bir ihtiyaç karşılama halidir. Bu eylemleri yaparken gerçekten ihtiyaçlarımızı karşılayabiliyor muyuz yoksa bunu yapılması gerektiğini düşündüğümüz için mi yapıyoruz?
Ailemiz ve çevremiz tarafından sürekli olarak yapılması gereken şeyler hakkında bir liste gelebilir. Yapmaya niyetlendiğimiz şeyi ‘ne için?’ veya ‘kimin için ?’ yapıyoruz soruları da bize yeni kapılar açabilir. Örneğin sporu sağlığımız için ve rahatlamak için yapmak yerine sadece güzel görünme niyeti için yaptığımızda spor amacını yitirmiş olabiliyor. Kişi bir başkası üzerinden kendilik algısını düzeltmeye çalıştığında yorulup bırakabilir. Aynı zamanda istediği sonuçları göremediğinde insanların hakkında ne düşündüklerini çok fazla düşünüp kendini yargılayabilir. Başka bir örnek verecek olursak karşımdaki kişiyle konuşmak istiyorken bundan kaçıyorsam konuşmaya yüklediğim anlamlara odaklanmam gerekebilir. Konuştuğumda üzüleceğini veya kızacağını düşünüyorsam veya konuşmanın sonunun iyi bitmeyeceğini düşünüyorsam o konuşmadan uzaklaşabilirim. Oysa konuşmaların sonu tartışma olabilir ve üzüntü ile sonuçlanabilir. Her konuşma istenilen iyi olma halinde bitmeyebilir. Sürekli bir kar gütme çabasında olarak bir şeye iyi bitecekse başlama hali kişinin hayatından doyum almasını engelleyebilir.
Günümüzde sürekli olarak eylem halinde olmanın başarı olarak kabul gördüğü bir dünyada sürekli olarak ‘işe yaramalıyım’ hali bireyleri ya çok çalışıp yorulmaya yada hiç başlamayıp ertelediği için zihnin sürekli yorulmasına itebilir.Amaç sürekli başarmak veya iyi olmak olduğu için kişi tedirgin olabilir. Kendimiz için yapmak yerine başkası için yapmak, güzel sonuçlansın diye harekete geçmek kişiyi kaygılandırabilir. Bu da eyleme geçmek yerine kişiyi eylemden uzaklaştırabilir. Erteleyip kendimizi yargılamak yerine erteliyor olmanın bizim için anlamına odaklanmak daha sağlıklı olacaktır. Bu şekilde işe başlayamadığımızda kendimizi yargılamak yerine ihtiyacımız doğrultusunda eyleme geçebiliriz.Yolda giderken pek çoğumuz navigasyon açıyoruz. Yanlış yola girdiğimizde uygulamadaki ses ‘ Sen yapamıyorsun, hadi çabuk düzelt, yanlış yapmamalısın’ şeklinde yargılayıcı bir ses tonunda konuşmuyor. Onun yerine ‘ Yeni rota oluştuldu’diyor. Her zaman yeni bir yolun olduğunu ve her yolun acısız, problemsiz olmayacağını ve bunlarında sorumluluğunu almamız gerektiğini kendimize hatırlatmamız eyleme geçmemizde yardımcı olacaktır.