2021 yılının son aylarında döviz kurlarındaki aşırı yükseliş kontrol edilemez duruma gelmişti. Hükümet yetkileri bu artışı önlemek için kur korumalı mevduat uygulamasına geçmişti. 2022 yılının ilk çeyreğinde bu uygulama başarılı gibi görünsede haziran ayından itibaren döviz kurlarındaki artış kaldığı yerden devam etmeye başladı. KKM planına göre mevduat sahipleri paralarını TL de tutacak ve böylece dövize olan talep azalacaktı. Eğer kurlar artsa, ki plana göre kurlarda ciddi bir artış beklenmiyordu, bu artış hazine tarafından finanse edilecekti. Fakat burada göz ardı edilen Türkiye’nin cari açığının giderek artmış olması ve cds piriminin 800 baz puanı aşmış olmasıydı. Döviz kurlarının en önemli belirleyicilerinden biriside geleceğe ilişkin beklentilerdir. Geleceğe ilişkin beklentilerin olumsuz olduğu ve yüksek enflasyon ve yüksek cari açığın olduğu bir ortamda KKM planı başarıya ulaşamadı. Şimdiden hazineye 100 milyar TL nin üzerinde yük bindirmiş oldu. Bu yük vergilerle finanse edileceği için özellikle orta-alt gelir gurubuna olumsuz yansıyacaktır.
Hükümet yetkilileri yaptığı açıklamada hazinenin bütçe fazlası verdiğini ve bunun bir başarı olduğunu, bütçe disiplininde asla taviz verilmeyeceğini ifade ettiler. Pandemi öncesi dönemde Türkiye ekonomisini makro açıdan ele aldığımız zaman parasal disiplinin yeterli bir şekilde sağlanamadığı, ancak mali disiplinin yüksek olduğu ve ayrıca 2002 krizinden sonra finans sisteminin çok rijit kanunlarla çerçevesinin belirlendiği bir ülke olarak lanse ediliyordu. Özellikle MB başkanı Naci Ağbalın görevden azlinin sonrasında uygulanan politikalar Türkiye’nin mali disiplinini kaybetmesine neden oldu. Devlet%8 dolar faiziyle borçlanmaya başladı KKM ile hazineye ek borç yükü binmeye başladı. Devlet borcunun GSYH ya oranı %42 seviyesine geldi. Bu rakam dünyanın birçok ülkesi için çok düşük bir oran. AB ülkeleri içinde devlet borcunun GSYH ya oranı %200 ün üzerinde olan ülkeler var. Ancak Türkiye yüksek kur ve yüksek riskle karşı karşıya kaldığı için borçlanmasını uzun vadeye yayamamaktadır. Kısa vadeli borçlanabildiği için döviz bulmakta sıkıntı çekmekte buda kurları daha da arttırmaktadır. Bir devletin veya firmanın dışarıdan borçlanması kötü değildir. Asıl kötü olan borcun faizi ve geri ödeme süresidir. Düşük faiz ve uzun vadeli borçlananlar her zaman güvenilir ülkeler olmuştur. Dünya piyasaları duygusallığı ve irrasyonelliği asla kabul etmez. Akıl ve bilim dışı atılan her adıma piyasa anında yanıt verir. Piyasanın verdiği tepkinin düşmanlıkla veya dostlukla bir bağlantısı yoktur. Para her zaman güvenli limanlara sığınır. Peki hazine neden bütçe fazlası verdi. Bunun tek nedeni enflasyondaki artıştan kaynaklanan ekstra gelir sağlayan enflasyon vergisidir. Basit bir şekilde açıklamak gerekirse şehirler arası taşımacılıkta KDV oranını %10 olarak ele alalım. Manisa İzmir arası ulaşım 25 TL iken devlet 2,5 lira vergi geliri elde ediyordu. Akaryakıta gelen zamlardan sonra ulaşım ücreti 35 TL olunca devlet 3,5 TL vergi geliri elde etmeye başladı. Basit bir hesapla anlaşıldığı gibi devletin bütçe fazlası vermesinin nedeni mali disiplinden değil enflasyondaki artıştan kaynaklanmaktadır. Enflasyon arttıkça devlet beklentilerin üzerinde vergi geliri elde edecektir. Ancak bu kısa vadeli bir durumdur. Uzun vadede bu durum tam tersi vaziyeti almaktadır.
Döviz kurlarındaki artışı durdurmak için açıklanan GES planı döviz kurlarındaki artışa bir çözüm olmadığı anlaşılıyor. GES i kısaca açıklayacak olursak borçlanma senetlerinin seçilmiş birkaç kurumun gelirine endeksli olarak ihraç edilmesidir. Kurlar üzerinde bir etkisi olur mu dersek vereceğimiz yanıt kocaman bir HAYIR olacaktır.
Türkiye’nin yapısal önlemler almadan bu süreci tersine çevirmesi çok zordur.