Adını çok duymuş olmama rağmen -nedendir bilmem- bunca yıl izleme imkanı bulmadığım bir filmmiş. Geç de olsa geçenlerde izledim. Yönetmen Ahmet Uluçay’a ait 2004 yapımı bir sinema filmi: Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak.
Film, biri karpuzcu çırağı diğeri de berber çırağı olan iki arkadaşın sinemacı olmak için köylerinde verdiği mücadeleyi konu alıyor. Aslında film, Kütahyalı Yönetmen Ahmet Uluçay’ın hayatından kesitler sunuyor.
Ahmet Uluçay, köyde imkansızlıklar içinde sinema makineleri, göstericiler yapmış bir yönetmen. Hayatını ve sinemaya bakışını anlatan belgeseli izlediğimde, sinema işine girdiği zaman, dönüşü olmayan bir yola girdiğini ifade ediyor. Koltuğunun altında senaryosuyla İstanbul’da yıllarca kapı kapı dolaşarak filmini çektirmek istemiş. “Yav kardeşim, şunu biraz okuyun bu senaryo başka senaryo. Bu kumaş başka kumaş” dediyse de kimseye dinletememiş. Bütün kapılar yüzüne kapanınca köyüne geri dönmüş.
İşin peşini bırakmıyor Uluçay. Derdi olmayan sinema yapamaz diyor ve ekliyor: “Lumiere kardeşler acele etmeseydi sinemayı ben bulacaktım” diyor.
Yahya Kemal Beyatlı’nın meşhur bir sözü vardır: İnsan alemde hayal ettiği müddetçe yaşar. Ahmet Uluçay da bir hayal kuruyor ve zor da olsa bu hayalini gerçekleştiriyor.
Ahmet Uluçay’ın hayatına baktığımızda “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” filmini azmin zaferi olarak görebiliriz. 40’dan fazla ödül alan bu filmde hiç tanınmış oyuncu göremezsiniz. Kendi köyünde, kendi köylüsüyle ve kendi imkanlarıyla çekmiştir filmi Uluçay. Sinemaya o denli gönül verir ki bu yüzden babasıyla bile arası açılmıştır.
Filmi izleyince yapmacıktan uzak, doğal, yörenin kendine has şivesiyle konuşulan ve hiçbir abartıya kaçmayan sahneler görüyoruz. Arkadaş olan iki köy çocuğunun sinema sevdası, çıraklıkta başlarına gelen olaylara bir de aşk eklenince tadından yenmiyor film.
40’dan fazla ödül almış olsa da “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” filminin gereken değeri görmediğini düşünüyorum. Çevremde sinemaya ilgi duyduğu halde hala filmi izlemeyen çok arkadaşımın olduğunu müşahede ettim. Vurdulu-kırdılı, aldatmalı, lüks ve şatafat içinde bizim hikayemizi anlatmayan dizi/filmlerden ziyade sıcacık, hayatın içinden kopan bu filmi izlemenizi tavsiye ederim.
2009 yılında aramızdan ayrılan Yönetmen Ahmet Uluçay’a Allah’tan rahmet dilerken filmde geçen bir sahneyle yazımı bitirmek istiyorum.
Karpuz çırağı, berber çırağı arkadaşının yanına gelir. Ustası, hadi bakalım arkadaşını tıraş yap da mesleği kaptın mı görelim der. Bunun üzerine çırak, arkadaşın saçlarını 3 numaraya vurur. Daha yeni bir kıza aşık olan ve cebinden ayna ve tarağı ayırmayan karpuzcu çırağı, saçlarının yeni halin beğenmez ve aralarında şöyle diyalog geçer:
-Anasını ağlattın saçlarımın. Acemi nalbant gavur eşeğinde öğrenirmiş sen de bizim kafada öğrendin valla. Ben Nihal’in yüzüne bi tek da nası bakcam. Bu iş bitti sadıç.
-O zaman küçük kızı sev olum bittiyse. Nasıl olsa sana yangınmış.
-Nası bi laf o. Büyük kız olmazsa küçük kız. Var mı bizim kitabımızda öyle. Ben Nihal’siz yaşayamam arkadaş valla yaşayamam.
-Olum o gızın gözü yükseklerde.
-Ne yükse olum sinemacı olcez ya biz. Yapamadık anasını sattığımın sinemasını.
İsmail AYBEY