AFAD Deprem ve Risk Azaltma Genel Müdürü Orhan Tatar, Konya’da Obruk Alanlarının Tespit Edilmesi Projesi Sonuç Tanıtımı Toplantısı’na katıldı. Toplantının ardından İhlas Haber Ajansı’na (İHA) açıklamalarda bulunan Orhan Tatar, Konya'da obruk oluşumlarının önemli bir jeolojik tehlike olduğunu ve bu tehlikenin artık yavaş yavaş bir riske dönüşmeye başladığını söyledi. Obrukların tarım alanlarına zarar verdiğini, bunun ötesinde artık yavaş yavaş yerleşim alanlarını da tehdit eder boyuta geldiğini gördüklerini ifade eden Tatar, "Dolayısıyla çok hızlı bir şekilde bununla ilgili bir aksiyon almamız gerekiyor. Bu anlamda tabii yaklaşık 3 yılı aşkın bir süredir devam eden bu projeyi çok değerli buluyoruz. AFAD Başkanlığımızın desteklediği, içerisinde belediyelerimizin, üniversitelerimizin değerli akademisyenlerimizin yer aldığı, çok farklı kurumlarımızın yer aldığı bir proje bugün tamamlanmış oldu. Bugün tamamlanan proje bir yerde bana göre yeni bir projenin de başlangıcı. Yani bu projeyle birlikte bir duyarlılık haritası oluşturuldu ama bu duyarlılık haritasının üzerine muhakkak bizim obrukla ilgili bir tehlike haritasını ve daha sonra da risk haritasını oluşturmamız gerekiyor. Bu çok önemli bir hedef ve bundan daha da önemlisi aslında hem obruk hem de obrukla birlikte her bir il için tehlike arz eden birçok farklı jeolojik tehlikelerin; bu fay olabilir, çığ tehlikesi olabilir, heyelan tehlikesi olabilir, kaya düşmesi olabilir, sel ve taşkın tehlikesi olabilir. Bütün bunların aslında imar planlarımıza işlenmesi ve bu alanların özellikle imara açılırken ya da imar çalışmaları yapılırken dikkatli değerlendirilmesi, gerekiyorsa buralardan sakınılması gerekir, bu çok önemli" dedi.
"Obruk çalışmalarının muhakkak devam ettirilmesi en büyük temennimiz"
Obruğun sadece Konya’da değil, çevredeki illerde de görüldüğünü aktaran Tatar, "Obruk özellikle Konya'mızla özdeşleşen bir afet türü gibi gözüküyor ama baktığınızda bu Konya Havzası içerisinde farklı farklı illerimizde de Aksaray'dan tutun Niğde'ye kadar, Karaman'a kadar farklı farklı yerlerde de bu tür tehlikelerin olduğunu biliyoruz. Bunları tespit etmek mümkün. Bir takım jeolojik ve özellikle jeofizik yöntemlerle bunlar tespit edilebilir. Tabii bugünkü toplantıda ortaya çıkan önemli görüşlerden bir tanesi de bu projenin muhakkak devam etmesi ve bundan sonraki aşamada da özellikle birtakım yöntemlerle bu alanların tespit edilmesi, tespit edilen alanlar eğer bir risk oluşturuyorsa bu riskin muhakkak bertaraf edilmesi veya en azından belli bir seviyeye çekilmesi gerektiği konusundaydı. Bu tabii önemli. Özellikle Konya Valimizin bu konudaki iradesi son derece önemli. Belediyemiz çok büyük destek veriyor. Onun ötesinde üniversitemizde bu konuda çok yetkin hocalarımız var. Yine üniversitemizin rektörünün bu konudaki yaklaşımı son derece memnuniyet verici. Dolayısıyla ilerleyen günlerde aslında bunu bir sonraki aşamaya dönüştürüp muhakkak risk azaltma anlamında obruk çalışmalarının muhakkak devam ettirilmesi en büyük temennimiz. Bunun da tabii örnek olması gerekiyor. Bu çalıştaylar sonucunda 2 tane değerli kitap oluştu. Bunlardan bir tanesi Obruk Temel Kitapçığı diğeri de Obruk Teknik Kitapçığı. Aslında ülkemizde bir eksikliği de tamamlamış olduk. Bu şekilde literatürümüze, bilim dünyasına, AFAD tarafından böyle 2 kitapçık da kazandırılmış oldu. Bundan da tabii ki büyük bir memnuniyet duyuyorum" ifadelerini kullandı.
"Obruk oluşumunda depremlerin etkisinin olduğunu söylemek mümkün ama tek başına bir etken değil"
Konya’da son aylarda meydana gelen depremlerin obruk oluşumunda etkisi olabileceğini de anlatan Tatar, "Obrukların oluşumu ayrı bir mekanizma. Oluşumunda birçok jeolojik, meteorolojik, tarımla ilgili birçok faktör var. Bir de bunları tetikleyen etkenler var tabii ki. Yani 2 farklı açıdan bakmak lazım. Konya ve civarındaki obrukların dağılımına baktığınızda bunların aslında büyük bir bölümünün faylara paralel bir şekilde uzandığını görüyoruz. Bu da aslında bize bir yerde obruk oluşumlarının açıkçası faylarla da ciddi bir bağlantısının olduğunu gösteriyor. Tabii obruk oluşumunda, obrukların tetiklenmesinde özellikle 6 Şubat depremlerinden sonra çok yoğun şekilde yaşadığımız artçı sarsıntıların da etkisinin olduğunu söylemek mümkün. Çünkü bu artçı sarsıntıların ciddi bir bölümü 4 ve üzeri büyüklükte, hatta ciddi bir bölümü 5 ve üzeri büyüklükte olan artçı sarsıntılar. 6 Şubat depremlerinin artçılarından bağımsız yine bu bölgede de biliyorsunuz oluşan bağımsız depremler de son zamanlarda oldu. Dolayısıyla obruk oluşumunda özellikle depremlerin bir etkisinin olduğunu söylemek mümkün ama tek başına bir etken değil tabii ki. Onun dışında birçok farklı etkenler de var. Bütün bu parametreleri dikkate alarak özellikle bütüncül bir yaklaşımla önümüzdeki dönemde içinde farklı farklı bilim insanlarının, farklı farklı çalışma gruplarının olduğu bir yeni projenin muhakkak kurgulanması çok büyük önem taşıyor. Bu konuda AFAD Başkanlığı’mız ciddi bir irade gösteriyor. AFAD Başkanımızın bu konuda çok ciddi desteklerinin olduğunu söylemek istiyorum. Özellikle tabii bu projenin bitiminden sonra belki yakın bir zamanda da hızlı bir şekilde yeni bir proje kurgulayıp artık bundan sonra risk azaltmaya dönük obruklarla ilgili çalışmayı başlatmak en büyük temennimiz" şeklinde konuştu.
"Ülkemizde oluşan 485 tane fay, dünyanın başka bir yerinde yok"
Türkiye'nin bir deprem ülkesi olduğunu ve bunun kabul edilmesi gerektiğini hatırlatan Tatar, "Ülkemizde bu depremleri üreten çok sayıda aktif fay var. 485 tane şu anda resmi olarak MTA’nın haritasında tanımlanmış aktif, diri fay olmakla beraber bu sayı aslında 500’ün üzerinde diyebiliriz. Özellikle AFAD'ın ve MTA'nın da içinde olduğu, görev aldığı 23 tane üniversitemizin görev alacağı büyük bir projeyi de çok yakın bir zamanda TÜBİTAK desteğiyle başlatmış olduk. Bunun detaylarını ilerleyen günlerde muhakkak bir tanıtım toplantısında kamuoyuna duyuracaklardır. Bu önemli büyük bir proje ve bu projeyle biz bütün bu fayların, ülkemizdeki deprem üreten fayların bütün parametrelerini öğrenmiş olacağız. Yani her biri geçmişte hangi büyüklüğe kadar bir deprem üretmiş? Bu depremlerin tekrarlanma aralığı nedir? Kaç yılda bir, hangi büyüklükte bir deprem üretiyor? Üzerinde ne kadarlık bir yer değiştirme meydana gelmiş? Bunlar gibi birçok farklı farklı parametreyi her birinin üzerindeki kayma hızı gibi birçok farklı parametreyi öğrenmiş bulunacağız. Tabii bütün bu bilgiler çoğaldıkça, bu veriler çok daha sağlıklı hale geldikçe açıkçası bu depremlerin daha doğrusu bu fayların oluşturacağı depremlerle baş etmek de daha kolay olacaktır. Ama şu bir gerçek; ülkemizde oluşan 485 tane fay dünyanın başka bir yerinde yok. Yani 14 bin 500 kilometre toplam uzunluğa sahip bir aktif faydan bahsediyoruz. Ülkemizin bu kadar güzel bir coğrafyaya sahip olmasının aslında bir nedeni de faylar. Yani bu fayların oluşturduğu ovalar, dağlar, coğrafya bunların hepsi bu tür jeolojik olaylarla bağlantılı. Yapmamız gereken şey ülkemizin bir deprem ülkesi olduğu bilinciyle bu konudaki farkındalığımızı arttırmak, yaşadığımız kentlere daha yaşanılır hale getirmek, bireyden tutun da en tepedeki birçok insana kadar herkesin farklı farklı sorumluluğu var. Artık faylardan uzak durmamız gerekiyor. Fayların üzerine inşaatlar yapmamamız gerekiyor. Dere yataklarına, inşaatlar yapmamamız gerekiyor. Yani aslında AFAD bu anlamda baktığınızda ülkemizdeki afete maruz kalabilecek her yerin ne olduğunu bilebiliyor. Bunlarla ilgili çalışmalar yapıyor. Buraları ihtiyaç olduğunda afete maruz bölge de ilan edebiliyor. Dolayısıyla bu bilinçle vatandaşlarımızın da özellikle hareket etmesi çok büyük önem taşıyor. Ama eminim ki çok kısa bir süre içerisinde hayatımıza artık afete dirençli şehirler, afete dirençli toplum kavramı yerleştikçe, girdikçe bu depremlerin bir afete dönüşmesi artık hayatımızdan çıkacak diye ümit ediyorum" dedi.
Vatandaşların son yaşanan 6 Şubat depremlerinden sonra büyük bir travma geçirdiğini belirten Tatar, "Çok kolay bir iş değil. Düşünsenize yaklaşık 2 dakikayı bulan bir deprem aktivitesi, büyük bir sarsıntı. Çok geniş bir alanda hissedildi. Bunun oluşturduğu büyük bir travma var toplumun üzerinde. O açıdan bu konuda çalışan uzmanlar, bilim insanları evet elbette ki konuşacaklardır, bilgilerini kamuoyuna muhakkak paylaşacaklardır ama bunları paylaşırken kamuoyunu da böyle paniğe sevk etmeden daha sağlıklı, daha doğru, daha gerçekten bilimsel verilere dayalı konuşurlarsa çok daha doğru olur diye düşünüyorum. Ama şu da bir gerçek, ülkemizin birçok yerinde deprem üretebilecek faylar var. Bu faylar hem afetlere karşı farkındalık kazandırdıkça hem afetlere karşı dirençli şehirler oluşturdukça, dirençli toplum oluşturdukça artık birer doğa olayından öteye geçmeyecek, bir afete dönüşmeyecektir" diye konuştu.
[ilgili-haber=31962]