Bu hafta küçük bir hikaye yazmak istedim. Hikayenin kahramanı bir oda. Odaların dilleri olupta konuşsa neler anlatırlardı acaba?
No:1
Oda numaranız 1, hemen sağ taraf. Otelin ana kapısını açtıktan sonra adımlarımı saymaya başladım. Bir, iki, üç, dört, beşinci adım sağa dön kilidi aç odamdayım.
No:1 Bugünkü misafirim kim acaba? Üst katlara parası yetmeyen öğrencilerden biri mi yoksa yoksa... Kim olduğunu bilmeyen ama ne istediğini bilen insanlar... Ah günaha bulanmaya istekli vücutlar o kadar çok ki buraya gelen. Odanın kokusu, rengi, temizliği çokta önemli değil. Kapının kenarında duran ıslak terlikler neredeyse hiç kurumuyor. Nem ve rutubet birbirine karışmış durumda. Burnumun direğini kıran bu kokuya neredeyse hiç tahammülüm yok ama bu odaya sürekli geliyorum. Islak havlunun kokusu ıslak yatak kokusuna karışınca bir de açılmayan pencerenin içeriye kattığı havasızlık adeta mide bulandırıcı bir hal alıyor. No: 1 bu oda hafızalara neler yüklüyor neler bırakıyor? Üniversite öğrencilerinin, havy metalcilerinin, sanayi işçilerinin birinci sınıf odasıdır burası. Parasızlığın dibine vurup bunu üstten üste iplemediğini vurgulamak için takınılan salaş tavırlar. Ağır sanayi de çalışan işçilerin vücudunda kuruyan ter kokusu siner perdelerin kornişlerine. Ve geceyi sorgulamak için gelen polislerin sinyal aydınlatmaları aydınlatır. Oysa geceyi ay aydınlatmalı yada gece lambası. Öyle romantizmin hayaliyle canlanan hülyalar ancak kibritçi kızın rüyası gibi sonlanır ve bu ızdırabı kaldıracak güç çoğunda mevcut değildir. Kimler geldi, kimler gitti? İnsan gitmek için geldiği bir yerde ne kadar kalabilir ki! Ya oraya hiç ait değildir, ya da yolu tesadüfen düşmüş bir derbederdir.