( Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun   “ Sodam ve  Gomero” adlı kitabından)

 İşgalden önce : “ Benim kim olduğumu bilmeyen var mı? Biz İstanbul’un en tanınmış ailelerinden biriyiz.” İşgalden sonra da İngiliz zabitlerine yaklaşmak yalakalığına giren bu Türk kadını Madam Jimson takma adını alır. Kendisine Türk olduğu hatırlatılınca “ Ne! Bunu kim çıkardı? Hiç işitmemiş olayım.  Bu yalanı hangi alçak uydurmuş.”  Madam Jimson  artık bir İngiliz’dir. Artık onun için Türk  olmak rezaletlerin  ve lekelerin en büyüğü idi.

  Cephede Mehmetçikler çorba ve üzüm hoşafıyla karınlarını duyururlarken İstanbul’da, Çanakkale’de yaralanan Fransız askerleri yararına konser verilecekti. Madam Jimson buna,  ilk talip olanlardan biri oldu. Bu arada Türkler’den Fransız dostu sayılan Nermin, Nermin’in annesi Azize Hanım ve babası Sami bey ve daha birçok Fransız dostu Türk, tertiplenen baloda yer almaktan gurur duyuyorlardı.  Yalının şuh ve güzel kadını Leyla ise bu organizasyonun dışında kalmasına üzülüyor ve kahroluyordu.

İstanbul’da bu rezaletleri gözyaşlarını yutmakla izleyen vatansever delikanlı Necdet de yalnız değildi. İtilaf devletlerinin zulmü, ahlaksızlığı ve haksızlığı en son derecesine vardırmasının yanında, bu zulme öncülük eden, bu zulmü alkışlayan soysuzlaşmış Türker’in olmasına Necdet ve Vatansever arkadaşları üzüntülerinden kahroluyorlardı.

Bir gün Necdet tramvayların birinde böyle bir faciaya şahit olur. Çanakkale savaşında yaralanıp iki bacağı kesilmiş Gazi bir Türk askeri, kendisine sığınacak tenha bir köşe bulmak için kalabalığın içinde bin bir zahmetle sürünerek tramvayın ön sahanlığına geçmeye çalışıyordu. Tam bu sırada durakta o taraftan içeriye doğru şuh, fıkırdak yanında İngiliz zabitiyle bir Türk kızı girdi. İngiliz zabiti kırbacının ucuyla önde oturan iki kişiye kalkmalarını işaret etti.  Türk kızı açılan yere oturmak için yürürken kısık sesle bir feryat koptu. Bu, yerde sürünen zavallı kötürüm gazi askerin sesiydi. Kız, iskarpinlerinin sivri topuklarıyla askerin tek dayanağı olan ellerinden birine basmıştı. Lakin bu utanmaz kız bu hareketinden hiç sıkılmadı. Bu utanmazlığının yanında bir de:

  • Ne acayip! diye söylendi. Bu haldeki adam tramvaya biner mi? Askerin titrek sesle mırıldanması üzerine, kızın öfkesi büsbütün arttı. ‘ Haydi, oradan söylenip durma’ diye de bir de   gazi askeri azarladı.

Olaya şahit olan vatansever Necdet ve diğer Türkler müdahale edememenin üzüntüsü içinde çaresizlik içinde durumu izlemekle kaldılar.  Bu sahneye daha fazla tahammül edemeyen Necdet, kendini tramvaydan aşağı attı. Ağır bir üzüntü ve keder içinde yürüyüp giderken iki de bir durup kendi kendine: “Bu facia ne zaman bitecek, ne vakit, ne vakit! ….. Kendisi de, yerde sürünen kötürüm askerin bir eşi değil miydi? Kendisinin de manen sürünen, ayaklar altında sürünen gazi askerden ne farkı vardı? Onu da bu küstah, kalpsiz ve utanmaz bir başka Türk kızı, gene bir İngiliz zabitinin yanında tıpkı bu kız gibi tahkir etmemiş ve aşağılamamış mıydı? Dönüp tramvaydaki askeri bulup ona demek istiyordu ki:

- Ben de senin gibiyim üzülme! Hatta senden de beter haldeyim. Zira ben bacaklarımdan değil, ruhumdan kötürümüm. Ve benim sakatlığımın senin sakatlığın gibi bir hikâyesi de yok. Ve bir Türk kızı benim üzerime İngiliz zabitinin yanında, herkesin gözü önünde bir leşe tükürür gibi tükürdü.

Bazı soysuz elitlerin İngiliz zabitlerine kur yapıp onları tavlamak için Leyla gibi evlerinde balo tertip etmek için çalışırlarken, İstanbul sokaklarında gözlerinden tatlı yaşları içine akıtanlarla, bereketli çeşme gibi göz yaşı akıtan  analar da  az değildi. Bir ihtiyar adam “ İzmir’e kavuştuk”  cümlesini bilmem hangi gazetenin başında okur okumaz birden bire heyecandan öldü. Bazı vatansever gençlerin sevinçten delirme alametleri görüldü.  Cepheden zafer haberleri geldikçe İstanbul göklerinde harikulade bir hadise oluyordu.  Bu tür gazete haberleri vatansever kadın ve erkeklerin cebinde ve koynunda adeta bir muska gibi muhafaza ediliyordu….

İstanbul’a geldiklerinde  işgal ettiği  yalının mescidini kendine seks mabedi (!)olarak düzenleyen süfli ahlaksız   Major Will ve arkadaşları yüksek rütbeli  zabitler Captain  Jackson,  Clark, Jackson Red,Captain Marlov ile  Türk ve Müslüman aidiyetini yitiren  şuh  ve çoğu genç kadınlardan ve kızlarından  takma adlı Madam Jimson, Şehnaz Sultan,Leyla ,Azize  hanım,  kızı  Nermin ile    haya sınırlarını aşan ilişkiler.

 İşgal zabitleri İstanbul’u manevi ve ahlaki bir iflasa doğru sürüklemekle kalmamışlardır. Aynı zamanda tarihi mirasıyla birlikte iktisadi kaynaklarını da sömürmüşlerdir. Mülk ve akar paylaşmasında Ermenilerle, Rum piratlarıyla  el ele veren  İngiliz zabitleri  dört senenin içinde  pek çok zengin olmuşlar,  adeta Karun gibi yükünü  tutarak ülkelerine dönmüşlerdir.

  İstanbul’un işgalinden önce Çanakkale savaşlarında Kilitbahir’de Mehmetciğin üzerine yağmur gibi mermi ve gülle yağdığı, ana yüreklerinin feryat figan dağlandığı bir günde,   elindeki asası ile 80 yaşındaki Daruşşafaka İdadisi Muallimi Asım Efendi  3 Edebiyat sınıfının  dersine girer.   Derin üzüntü içinde kendinde ders yapma gücünü bulamaz. Başını kaldırır sınıfta henüz bıyığı yeni terleyen, tüyü bitmemiş öğrencilerini derin bakışlarıyla süzdükten sonra: “ Evlatlarım ayağımızın altındaki vatan toprağı kayıyor. O toprak kayarsa ne siz kalırsınız, ne de ben, Ne de ana,  bacı ve eşlerimizin iffet ve namusu.   Şu anda sizin yaşınızda olsaydım, burada olmaz, Kilitbahir’de Mehmetciğin yanında olurdum.” der ve gözyaşlarıyla sınıfı terk eder.  Muallim Asım Efendinin arkasından sınıf adeta buz keser.   Kısa sürede kendini toparlayan sınıf mümessili Tevfik: “ Haydi arkadaşlar cepheye!” diyerek doğruca askerlik şubesinde kendilerini bulurlar. Gönüllü askere yazıldıktan sonra sınıfın tümü Çanakkale’ye gider. Ama ne yazık ki 3 Edebiyat sınıfının geri dönüşü olmaz. Ruhları şad olsun, mekânları cennet olsun.

 Komutan, askerde Mehmet’e sorar: “  Vatan nedir Mehmet!” Mehmet: “ Vatan anamızdır komutanım.” Vatanı en iyi bilen ve onu en iyi koruyan ı Mehmetçik olmasaydı bizi bu topraklarda yaşatırlar mıydı? Dünyada üzerinde yaşadığımız topraktan başka herhangi bir kara parçasına “ ANADOLU “  isminin verildiğini duydunuz mu?  Ben duymadım.

Her savaştan başarı ile çıkan Mehmetciğimiz inşallah İtlip’de  de    zaferini taçlandıracaktır.   Son şehitlerimiz dolayısıyla Allah yakınlarına ve milletimize sabırlar versin.

Mehmetçiklerimiz ve Mehmetçiklerimizi doğuran analarımız çok yaşasın.  Vatanımız ilelebet payidar olsun. Âmin…www.kadirkeskin.net

Not: Manisa Açık Cezaevi