Kim ne derse desin! Ne kadar direnirse dirensin, ilmin sağanak yağmur başladı.
Damla sicim gibi birbirine tutunarak iniyor yere. Akan suyun önüne kimse duramayacak! Dal öğlen ortalığa çöken karanlığı, gök gürültüsüyle birlikte çakan şimşek, güneş gibi aydınlatacak!
Bilinç altına yerleştirilen karanlık Tabular ; Hz İbrahim’in putları kırdığı, Hz Muhammedin yıktığı gibi; tek tek kırılacak, hem de yılacak!
İnsanlık Hz Yusuf misali, atıldığı kuyudan; gerçek ilim adamları eliyle, çıkartılıp yükseltilecek.
Nasıl mı?
Aslında, asırlar önce alimler, yolumuza sıra sıra mum yaktı. Bir biri ardına yakılan mumlar hala ışıl ışıl! Lakin ilkelliğin kutsal saydığı TABULAR bir türlü aydınlığa geçit vermiyor. Hala o duvar, insanlığın önünde everest tepesi kadar yüksek; granit yalçınkaya kaya gibi katı ve dimdik ayak diremeye devam ediyor.
Halbuki Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Mevlana Celaleddin-i Rum-i ve daha bir çok ledun Alimi, İNSANLIĞI düştüğü çukurdan çıkartmak; layık olduğu İnsan-Kamil seviyesine yükseltmek için büyük emek sarf etmiş.
Lakin insanın içindeki büyük düşmanı ladin paçasından tutmuş yükselmesine bir türlü izin vermez direnir.
Bu direnme, engelİ; şimdi de siyasi iktidar eliyle, kolay yönetme adına, din kisvesi giydirilerek: acımasızca sürdürülüyor.
Hem de kadınlarımıza bedel ödettirilerek, mal mül, makam mevki ve saltanat uğruna; sürdürülüyor bunların hepsi.
İsterseniz bir kerede; “Halef Ve Allah’a yolculuk” isimli kitapların Yazarı Cafer İskenderoğlu’nun tasavvuf penceresinden; siyasal islamın ya da dindar geçinenlerin: kadına bakış açısına, hep birlikte göz atalım!
“Kadına şiddet uygulamak toplumumuzun ve İslam âleminin kapanmaz bir yarası haline geldi. Bunun başlıca sebebi maneviyattan uzak, maneviyatı kavrayamamış bir İslam anlayışıdır.
Yaşadığımız bu Ahir zamanda bizler maalesef Ramazan, kandil ve cuma Müslümanları olduk.
Diğer zamanlarda ağyar bir vaziyette maneviyatın ve İslam’ın derin ilminden habersiz, vurdumduymaz bir hayat yaşıyoruz.
Oysa Müslüman bir insanın her günü cuma, her günü kandildir. İslam dinini tahrif etmeye çalışanların gayretleri ile kandiller ve cumalar öne çıkarılmış ve İslam dini o tahrif edilmiş olan diğer dinlere benzetilmeye çalışılmıştır.
Maalesef bu çalışmada çok başarılı olmuşlardır. Kur'an mealleri de aynı akibete uğramış Kur'an ayetlerinin büyük bir kısmına gerçek manalarından uzak manalar verilmiştir.
İslam dininde kadın ve erkek eşittir.”
Haksız mı?
Bence yerden göğe kadar haklı. Hatta eksik söylenmiş. Kadın erkekten üstün demek abartı olmaz.
Kadın olmasa erkek olmazdı demek kehanet sayılmamalı.
Biliyoruz ki insanlar, Allah(c.c) esmaül hüsna’sının terkibinden müteşekkil.
Ve Kadın Allah'ın rahim sıfatını bedeninde taşıyor.
Allah (c.c) insanları yaratma işleviyle donattığı kadını Din adına ötelemek; ayrıştırmak, kimin haddine?
Ayrıca kadınımıza cahiliye dönemi bedevisinin layık gördüğü, “kuma” gömme geleneğini sürdürmek, 21. yy taşımak; cumhuriyet çocuklarına hiç yakışır mı?
Onun için diyorum ki, öncelikle kadın hakkında var olan TABU zaman geçirilmeden yıkılmalı.
Sonra mı?
Türk Milleti, Sudi Arabistan'a doğru sürat le giden, Kara TREN’in frenine; sertçe basmalı; şarampole yuvarlanmadan durdurmayı başarmalı…