İklim değişikliğine bağlı olarak son günlerde ülkemizde ve batı Avrupa’da yaşanan  sel baskını, fırtına, yangın gibi doğal afetler can kayıplarına ve maddi zararlara yol açmıştır. Her on yılda bir sıcaklığı 0,2°C artan dünyamızda bu ve benzeri olağandışı doğa olayları her geçen gün artmaktadır. Eğer önlem alınmazsa 2060 yılında dünya sıcaklığının  en az 2°C artacağı tahmin edilmektedir.

Gerekli tedbirler sıkı bir şekilde uygulanmadığı takdirde önümüzdeki yıllarda mercan resiflerinin büyük çoğunluğunun yok olacağı, buzulların erimesine bağlı olarak deniz seviyesinin ortalama 7 metre yükseleceği, bu yükselmenin birçok yaşam alanının ve verimli tarım alanlarının sular altında kalacağını göstermektedir. Temiz su kaynaklarına ulaşımın her geçen gün daha da zorlaşacağı, içinde bulunduğumuz Akdeniz iklim bölgesinin %16’ sının çölleşeceği yapılan tahminler arasındadır. Orman ve meraların işgal edildiği, temiz su kaynaklarının her geçen gün kirlendiği, bilinçsiz ve aşırı kimyasal kullanımıyla toprağın her geçen gün kirlendiği ülkemizde iklim değişikliğinden olumsuz etkilenmiştir. Doğal  kaynaklarını bilinçsiz ve verimsiz  kullanan Türkiye için biyoekonomiye geçişi  bir zorunluluk haline gelmiştir. Sürdürülebilir bir ekonomik sistem çerçevesinde tüm ekonomik sektörlerde ürün, süreç ve hizmet sağlamak için biyolojik kaynakların bilgiye dayalı üretimi ve kullanılması olan biyoekonomi iklim nötr bir tarımsal sürecinde önünü açmaktadır. Doğaya bağımlılığın günümüzde hala yüksek olduğu ve gıda arz güvenliğinin yetersiz olduğu  Türkiye tarımı için biyoekonomi önemli fırsatlar sunmaktadır. Zira ülkemizin tarım alanları azalırken bir taraftan artan nüfusun gıda ihtiyacını sağlarken diğer taraftan artan göç akınıyla yerleşen göçmenlerin gıda ihtiyacını karşılamak gelecek yıllarda daha zor hale gelecektir.

Küresel  sera gazı emisyonlarının %21-37’lik kısmının tarım sektörüyle ilgili alanlardan kaynaklandığı günümüz dünyasında yeni uygulamalar kaçınılmaz hale gelmiştir. Türkiye’nin bu süreçte yapabileceği uygulamalar şunlardır;
Tarladan sofraya modeliyle tarımda kullanılan kimyasal zararlı maddeleri azaltmak
Tarım ürünlerinde çevre dostu ambalaj kullanımına geçmek
Yapay zekayla su, toprak, hava kirliliği ve tarım ürünlerinin besin değerini ve ekolojik ayak izinin takip edilmesi
Karbon emisyonun az olduğu tedarik zincirinin yaygınlaşması
Toprak kirliliğini önlemek için geri dönüşümün etkin hale getirilmesi
Üretimde kullanılan  makine ve teçhizatın ömrünün uzatılması
Yeni nesil kooperatif modellerinin uygulanması
Doğaya bağımlılığın azaltılması için teknoloji yoğun üretime geçilmesi.

2050 yılına kadar sıfır sera gazı emisyonuna geçmeyi hedefleyen AB ile birlikte atılacak bu adımlar, Türkiye’nin hem tarım hem de diğer bütün sektörlerinin girdi kullanım miktarını azaltacak ve ekolojik dengenin korunmasına katkı sağlayacaktır.