Bugün İzmir’in yaşadığı en acı günlerden biri olan ve 117 canın yitirildiği depremin ikinci yıl dönümü.

Türkiye’yi sarsan ve resmi rakamlara göre 18 bin 373 canı kaybettiğimiz Marmara Depremi’nin üzerinden ise 23 yıl geçti.

Size yaşanan acılardan sonra gerekli tedbirlerin büyük ölçüde alındığını ve artık daha güvenlik kentlerde yaşadığımızı söylemek isterdim.

Ama öyle değil.

***

İzmir Ekonomi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Celalettin Kozanoğlu’nun bu konuda verdiği bilgiler vahim.

Aynı zamanda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü Kentsel Dönüşüm İtiraz Komisyonu Başkanlığı görevini de yürüten Kozanoğlu şaşırtan gerçekleri şu sözlerle açıkladı:

Kolonun içine kümes teli koyanı dahi gördük. İtiraz edilen 22 bin binadan 21 bine yakını, gerekli incelemelerin ardından yıkıldı. Diğerleri için süreç devam ediyor. İtirazların çoğu gereksiz” dedi.

Tesisat borusu geçirmek için kirişi kesip ‘Koskoca bina bundan yıkılmaz’, ‘Benim binam az katlı, çürük olsa da dayanır’ ya da kolonu hasarlı olmasına rağmen ‘Sıvalarda bile çatlak yok, bina sağlam duruyor’ şeklinde itirazlar oldu.

‘Otopark için kolonu tam kesmeden biraz inceltsem olur mu’ diye soran bile oldu.

Bize itirazda bulunulan yaklaşık 22 bin binanın 21 bine yakını yıkıldı, diğer binalara ilişkin inceleme sürüyor. Ancak İzmir’de kentsel dönüşüme girerek acil yıkılması gereken yaklaşık 60 bin bina daha var.

***

İki yıl önce merkezi Seferihisar’da olan 6.9 büyüklüğündeki deprem 100 kilometre ötede Bayraklı’da binaları yıkarak büyük acılara neden oldu.

Bayraklı’da çöken binalar 2000 öncesinde yapılmıştı. 1975 yılında çıkan yönetmelikteki hükümlere göre inşa edilmişlerdi.

O yönetmeliğe göre bina yapımlarında en az C15 kalitesinde beton kullanılması şartı vardı.

2000 yılı sonrası yapılan yönetmeliklerde bu şart C25’e kadar çıkarıldı.

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum açıkladı. Bayraklı’da yıkılan binaların bazılarında C3 kalitesinde beton çıktı.

Evet yanlış okumadınız sadece C3. Yani binalar neredeyse sıvadan ibaret.

Zaten olmaması gereken bir zemindeki 8-9 katlı binalarda yaşayanların var zannettikleri beton yoktu aslında.

Yıllar önce binaların fiziki durumunu araştıran mühendis bir arkadaşım aldığı bir beton numunesini gösterdi. İçinden deniz yıldızı çıkmıştı.

Betonun deniz kumundan yapıldığı karşıdan bakınca bile anlaşılıyordu.

***

Doğruyu, yapılması gerekeni herkes o gün de biliyordu, bugün de biliyor.

Müteahhit biliyor, mühendis biliyor, teknisyen biliyor, ustabaşı biliyor, işçi biliyor, onları denetleyen kamu görevlileri biliyor.

Çöken binalardan birinde çalışan işçi itiraf etti. “Biz binanın çökeceğini kullanılan malzemelerden biliyorduk” dedi.

Mimarlar Odası İzmir Şumsinin yayınladığı raporda, “Yıkılan binalar gecekondu olsa idi, ilim -fen kurallarına göre inşa edilmemiş olsalardı, inşaat sırasında ilgili kurum ve kuruluşlarca kontrol ve bu kontrole göre ruhsat- oturma raporu almamış binalar  olsalardı hatanın kimde olduğu belli olurdu. Oysa tam aksi bir durum gelişti ve ne yazık ki belediye tarafından ruhsat verilmiş, zamanın yönetmeliklerine göre mühendis ve mimarlarca yapılıp kontrol edilmiş, yapımının uygun olduğunu gösteren oturma raporu almış yapılar yıkıldı. Hiçbir kabahati olmamasına rağmen 117 kişi ne yazık ki dünyaya gözlerini kapadı” ifadeleri bunun bir ahlak meselesi olduğunu açıkça ortaya koydu.

***

İmar Yönetmeliği var. Oku oku bitmez.

Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik Var.

İmar Affı Kanun ve Uygulama Yönetmeliği var.

Yapı Kayıt Belgesi (İmar Barışı) Kanunu ve Yönetmeliği var.

Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği var.

İmar planları var.

İnşaat ruhsatları var. Ruhsat dosyalarında en az yaklaşık yirmi farklı belge var.

Mimari projeler var.

Binalar için statik ve betonarme proje yapma zorunluluğu var.

Fenni mesuller var.

Yapı Kullanma izinleri var.

Bu düzenleme ve belgelerin hepsinin altında yetkili teknik ve siyasi sorumlu imzaları var.

***

Ama hiçbiri işe yaramıyor.

Sorun binalardan önce ahlak anlayışında çünkü.

O binaya C3 kalitesinde betonu ya da kümes tellerini koyan, buna izin veren, onu görüp de ses çıkarmayan ahlakta.

Gerisi teferruat.