Doruk, Jandarmanın not defterinden başlığıyla, kaleme aldığı birinci bölüm anılarına, Dur Yolcu başlığı ile yayına giren Komando kursu için evrakların askeri hastaneye teslimi ile ara vermiş, deyim yerindeyse yaz tatiline çıkmıştı.
Yaz bitti!
Ekim ayı geldi neredeyse yere kar düşecek.
onun için uzun süren tatil de bitsin istedi ve bu günden itibaren ikinci bölümü, dili döndüğü, kalemi yazdığı kadar; paylaşmaya devam edecek…
Doruk, İzmir otelde geçirdiği maceralı gecenin sabahına, gözlerinin içi gülerek uyandı. Sıcacık sobanın yanı başından uyanan kedi gibi yatağının için de keyifle gerindi.
Sonra gözlerini kapattı, bir süre hayalleriyle baş başa kaldı.
Son bir yıl hiçte fena geçmemişti.
Hatta renkli geçtiği bile söylenebilirdi.
Bu sabah alacağı raporla, Çanakkale sayfası kapanacak, İzmir Foça’da yeni bir sayfa açılacaktı.
Gün ola harman ola dedi ve gözlerini açıp, güne geri döndü.
Kolundaki saate baktı, neredeyse ona yaklaşmıştı. Oda arkadaşına baktı o da hala yatakta ve uyanmamıştı. Muziplik olsun diye çama vurdu, uyuyormuş gibi de gözlerini kapadı.
İshak cama vurma sesinden uyanmıştı. Ulan sen hain sin ne uyandırıyorsun? Uyandırmasan öğleye kadar uyuyacaktım diye mırıldanınca, Doruk çevik bir hareketle yataktan fırlayıp kalktı.
Bak hele bak öyleye kadar uyuyacakmış, Oğlum biz buraya uyumaya mı geldik?
Kalk çabuk, gidip kahvaltımızı yapalım.
Arkadaşlarda bizi bekler. Sonra biraz dolaşalım. Bir daha Çanakkale’ye mi geleceğiz dedi.
İsak doğru söylüyorsun devre dedi.
Üstündeki battaniyeyi savurdu attı ve kalktı. Önce lavobanın yolu, sabah temizliği sonra giyinme, bir biri ardından ve otelden çıktılar.
Hızlı adımlarla boğaza doğru yürüdüler. Çanakkale boğazı her zaman olduğu gibi yine esintiliydi. Dalgalar kordonun betonlarını öpüp duruyordu.
Birkaç balıkçı teknesi de boğaz sularında ege denizine açılmak için düşe kalka ilerlerken, martılar motorları takip ediyordu. Motor, martı dalga izlerken kahvaltı yapacakları yere gelmişlerdi.
Boğaza nazır bir masa seçtiler, oturdular. Biraz sonra garson geldi, simitli pohçalı Ezine peynirli bir kahvaltı söylediler, yanında da çay istediler.
Sohbet muhabbet kahvaltı bittiğinde, saat 13 olmuştu. Zaman mahşerin dört atlısı gibi koşuyordu. Biraz daha oyalandılar, saat 1330 olunca hesabı ödeyip kalktılar.
Aheste adımlarla Askeri hastaneye yürüdüler. Evrak bölümüne indiklerinde rapor almaya gelenlerin hepsini bir arada görmek kimseyi şaşırtmadı.
Alfabetik isim sırasına göre tek tek isimleri okuyarak raporları herkes aldı. Bir arkadaşımız gözlük kullandığı için komando olamaz raporu alırken, diğerleri hepsi komando olur raporu aldı.
Doruk raporu eline alınca doluk-muştu.
Dudaklarından elveda İmroz, bekle beni Foça, sözcükleri gayrı ihtiyari dökülüverdi. Raporu alınca geriye yapılacak tek şey kalmıştı, otogara gitmek ve İzmir’e bilet almak. Sevinçle hüzün arasında bir duygu yaşıyordu. İzmir’e gidecek olanlar çabuk toparlandı, hep birlikte gittiler, biletlerini aldılar.
…/…