6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli yaşanan ve 11 ili etkileyen büyük depremler, Türkiye'nin dört bir yanını derinden sarsmıştı. 50 bin vatandaşın hayatını kaybetmesine yol açan bu felaketin üzerinden yaklaşık 18 ay geçti. Ancak, son günlerde Türkiye genelinde meydana gelen ufak depremler, özellikle Manisa'da endişe yaratan bir durum oluşturuyor. Manisa, aktif fay hatlarının bulunduğu bir bölge olarak biliniyor. Uzmanlar, bu bölgedeki fay hatlarının uzun süreli bir sessizlik içinde olduğunu ve en son büyük depremin 178 yıl önce yaşandığını belirtiyor. Bu durum, Manisa'nın deprem riski açısından dikkatle izlenmesi gereken bir yer olduğunu ortaya koyuyor. Son dönemde meydana gelen küçük depremler, bölgedeki fay hatlarının yeniden hareketlenebileceği konusunda uyarı işareti olarak değerlendiriliyor. Uzmanlar, bu tür küçük sarsıntıların büyük bir depremin habercisi olabileceğini ve bu nedenle halkın bilinçlenmesi gerektiğini vurguluyor. Manisa'da, geçmişte yaşanan büyük depremler ve mevcut fay hatları göz önüne alındığında, olası bir büyük deprem senaryosuna karşı hazırlıklı olmak büyük önem taşıyor. Deprem riski yüksek olan bölgelerde yapısal güvenlik önlemlerinin arttırılması ve kamu bilincinin artırılması, olası bir felaketin etkilerini en aza indirmek için kritik öneme sahip olduğu belirtiliyor. Konu ile ilgili Manisa Meydan Gazetesi’ne özel açıklamalarda bulunan Jeoloji Mühendisleri Odası Manisa İl Temsilcisi Bülent Bayraktar, Manisa’nın deprem tehlikesi haritasında birinci derece riskli bölgede yer aldığını kaydetti.
“Manisa’da deprem riski bulunuyor”
Jeoloji Mühendisleri Odası Manisa İl Temsilcisi Bülent Bayraktar, deprem riskini belirlemek için fayların konumunu ve harekete geçtiği süre hesaplandığını belirtti. Bayraktar,
“Manisa ilimiz, ‘Türkiye Deprem Tehlikesi Haritası’nda birinci derece deprem bölgesinde yer almaktadır. Deprem bölgesi haritaları hazırlanırken yakın çevredeki fayların yoğunluğu, fay özellikleri ve geçmiş tarihte gerçekleşen depremler dikkate alınarak oluşturulmaktadır. Bu nedenle Manisa’nın deprem riski çok yüksek olan bir ilimiz olarak işaretlenmiş olması mevcut tüm olumsuzlukların bir arada olduğunu göstermektedir. Bu durumun uzun yıllardır bilinmesi, bu doğrultuda yapılaşmaya gidilmesi ve birçok bilimsel çalışmaların ışığında gidilecek yol bellidir. Ancak Türkiye bu gerçeği 17 Ağustos 1999 Gölcük depremlerinde görebilmiştir. Bu tarihten itibaren bilinçlenmeye başlamış ancak çok yavaş ilerleyerek günümüze kadar gelinmiştir. Kontrol mekanizmasının oluşması ve yapı denetim sisteminin uygulanması ancak 2010 yılında başlamış fakat eksiklerin giderilerek doğruların bulunması çok yakın bir zamana kadar sürmüştür” diye konuştu.
“Ekonomik boyutunu herkes biliyor vatandaş çaresiz”
Manisa’nın merkez ilçelerinde yapılaşma problemi olduğunu ifade eden Bülent Bayraktar,
“Manisa merkez ilçelerinin yapılaşma tarihleri oldukça eskidir. Bu tür binaların yapı kaliteleri günümüz teknolojisinden çok uzakta olmasından dolayı depreme dayanıksız binalardır. Binalarda kullanılan yapı elemanlarının bir ömrü vardır. Eski binalar görevini tamamlamıştır ve yıkılması gereklidir. Günümüz teknolojisinde yapı denetim ve imar yönetmeliklerine uygun yapılan binalar depreme dayanıklı binalardır. Diğer binalar depreme dayanamaz. Bu binaların yenilenmesinin ekonomik boyutunu herkes biliyor vatandaş çaresiz. Çalışmalar neden hızlanmıyor cevabını kimse veremiyor. Manisa Celal Bayar Üniversitesi tarafından hazırlanan ‘Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Manisa Coğrafyası ve Depremsellik’ başlıklı raporda, Manisa’dan geçen fayların tarihsel hareketliliğiyle ilgili önemli veriler paylaşılmıştı. Manisa ve çevresi, Türkiye'nin üç büyük fay hattından biri olan Batı Anadolu Fay Kuşağı üzerinde bulunduğu için sık sık depremlerden etkilenen bir bölge olduğu tespit edilmiş ve ilgili kurumlara ayrıntılı raporlar sunulmuştu. Manisa Fayı, 15 ve 25 kilometre uzunluktaki iki bölümden oluşup toplamda 40 kilometre uzunluğa sahiptir. Bu fayın batı segmenti, Manisa ilinin ekonomisi için kritik öneme sahip sanayi bölgelerinden geçmektedir. Fayın, yaklaşık 7 büyüklüğüne kadar deprem üretebilme potansiyeli bulunmaktadır. Ayrıca, Manisa'dan Sarıgöl'e kadar uzanan Gediz Grabeni Fay Sistemi'nin de 7.6 büyüklüğüne kadar deprem üretebilecek potansiyele sahip olduğu belirlenmiştir” şeklinde konuştu.
Büyük deprem 178 yıl önce gerçekleşti!
13 antik kentin 17’inci yüzyılda deprem sebebiyle yıkıldığını söyleyen Bayraktar,
“Manisa ilinde gerçekleşen en büyük deprem olarak literatüre geçmiştir. Aletsel dönemde (1900 sonrası) Manisa’da meydana gelen en önemli depremler ise; 18 Kasım 1919 yılında gerçekleşen, büyüklüğü 6.9 olarak ölçülen Soma ve 28 Mart 1969 yılında gerçekleşen, büyüklüğü ise 6.5 olarak ölçülen Alaşehir-Sarıgöl depremleridir. 1990’dan 2024’e kadar ise Manisa ilinde yaklaşık 74 bin deprem gerçekleşmiştir. Manisa ili ve yakın çevresinde son büyük depremin 178 yıl önce meydana gelmesi tedirginlik yaratmaktadır. Ülkemiz tüm gelişmiş dünya ülkelerinde olduğu gibi afet sonrası müdahale ve iyileştirmeye odaklanan yapıdan bir an önce kurtularak afet öncesi tehlike ve risklerinin azaltılması konusuna odaklanmalıdır. Bu amaçla İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlıkları yıllardır sürdürülen ‘Afet Risk Azaltma Kanun Tasarısı’ ilgili kişi ve kurumların görüşleri alınarak zenginleştirilmeli ve hızla yasalaştırılmalıdır” ifadelerini kullandı.
“Doğa olaylarının afete dönüşmesi ‘kader’ değildir”
Afetlerin tekrar yaşanmaması için gereken tedbirlerin alınması gerektiğini ileri süren Başkan Bülent Bayraktar, son olarak şunları söyledi:
“TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak bir kez daha ifade ediyoruz ki; Doğa olaylarının afete dönüşmesi ‘kader’ değildir ve toplumsal acıların tekrar tekrar yaşanmaması bizim elimizdedir. Doğa kaynaklı olayların afete dönüşmemesi ve ülkemizde yaşanan acıların tekrarlanmaması için doğa ve teknoloji kaynaklı afet risklerine karşı ‘etkin bir mevzuat altyapısını, güçlü kurumsal yapılanmayı, afet güvenliğini önceleyen bir ekonomiyi, tedbirleri kararlılıkla uygulayan bir siyaseti ve afet farkındalığı yüksek bir toplum’ yaratmak ve bu yolda ilerlemek zorundayız. Üzerinde yaşadığımız yerkürede tanık olduğumuz gelişmelere, aklın ve bilimin ışığını yansıtmaya çalışmak temel anlayışımız olmaya devam edecektir.”