Belediye meclis üyesi olarak görev yaparken, Belediye Başkanımız Bülent Kar, meclis üyelerimiz ve bir gurup müdürümüz ile birlikte kardeş şehrimiz Bosna Hersek’in Prijedor kentine gittik. Yıl 2007 aylardan mart. Ekibimize Bosna Hersek fahri konsolosluğunu yapan eski Karşıyaka belediye başkanı Ağabeyimiz rahmetli Kemal Baysak ve Türkiye’de okuyan Bosnalı iki gençle birlikte mihmandarlık yaptı. Savaş biteli on iki yıl olmuştu. Ama halen savaşın izleri ülkenin her metre karesinde ve insanların beyninin tamamında vardı.
Bosna Osmanlı izlerini halen taşıyan ve geleneklerini de sürdüren bir ülke. Mezarlıklar camilerin bahçelerinde ve mahalle aralarında. Bizlere savaşla ilgili anlatılanlar kanımız dondurdu. Eşlerimizle beraber gözyaşlarımız sel oldu. Rahmetli Begoviç’in mezarını ziyaretle başlayan gezimizde bizlere eşlik eden ve Türkiye’de okuyan Ali isimli gönüllü rehberimizin kendisi ve ailesi ile ilgili anlattıkları bırakın insanlığı hayvanlığa bile sığmıyor.
Gönüllü rehber gencimizin ağzından yaşadıklarını anlatmak istiyorum:
“Ben o zamanlar çocuktum ama hatırlıyorum. Komşularımız vardı Sırplardan. Arkadaşlarımız vardı beraber okula gittiğimiz, Sokakta beraber oynadığımız. Gerginlik had safhada olduğu günlerde Sırp yetkileri silahsızlaşalım, barışalım diyerek Müslümanların ellerindeki, evlerindeki silahları, tüfekleri topladılar. İnanmıştık. Dediğim gibi zaten iç, içe yaşayan bir toplumduk. Silahları topladıktan sonra gerçek yüzleri ortaya çıktı. Katliamlara başladılar. Bosna halkı silahsız iken onlar tam donanımlı ordulardı.”
“Bir gün kapımız çalındı. Silahlı Sırplar evimize baskın yaptılar. Bizleri evimizin bahçesine çıkardılar.(bunları olay yeri yani evlerinin bahçesinde dinliyorduk). Anneme çocuklarını ve kocanı öldüreceğiz dediler. Zaten genel olarak erkekleri hedef alıyorlardı. Annem ağlıyor yalvarıyordu. Bir tanesi dedi ki evde altın varsa getir af ederiz o zaman. Annem koştu üç beş parça altın getirdi verdi. Avucuna konulan altınlara bakan Sırp askeri bu ancak bir kişiyi kurtarır. Seç birini diğerlerini öldüreceğiz dedi. Ağlamak, yalvarmak kar etmedi. Ben küçüğüm diye annem beni kucakladı. Babamı ve ağabeyimi gözümüzün önünde öldürdüler. Mezarları da hemen evimizin yanında.”
Otobüsümüz tura devam ederken şehir dışında bir nehir üstündeki köprüyü gösterdi bize.( Konum olarak Manisa’mızdaki Gediz köprüsü benzeri) “Şu köprüyü görüyor musunuz?. Onun adı Kırmızı köprüdür. Gerçek adı bu değil. O ismi buradaki halk taktı köprüye. İsmi neden Kırmızı köprü anlatayım.
Sırplar Köylerden, mahallelerden topladıkları Müslüman erkekleri bu köprünün üstüne getirirlerdi. Köprünün üstünde kimini silahla, kimini bıçakla, kimini de boğazını keserek öldürdüler. O kadar Müslüman erkeğini öldürdüler ki köprü üstünde onların kanlarından köprünün rengi kıpkırmızı oldu. Halkın arasında ismi kırmızı köprü olarak kaldı.”
-Avrupa’nın çeşitli yerlerinden gelip Saraybosnada yüksek yerlerine yerleşen keskin nişancıların öldürdüğü yüzlerce Müslüman,(resmen sürek avı)
-Saraybosnadaki Pazar yeri katliamında ölen yüzlerce Müslüman,
-Tecavüze uğrayan on binlerce Müslüman kadın,
-Tecavüz sonucu hamile kalıp karnındaki çocuğu doğurmamak için intihar eden binlerce Müslüman kadın,
-Tecavüz sonucu hamile kalıp, kendine ve çocuğuna kıyamayan ve doğurmak zorunda kalan, fakat doğumdan sonra akıl sağlığını kaybeden binlerce Müslüman kadın
-Birleşmiş milletler korumasında olmasına rağmen katliam yapılan SREBRENİTSA katliamı
Daha neler, neler ben size sadece rehberimizin anlattığı birçok olaydan iki tanesini ve yaşanmış bazı olayların satır başlıklarını yazdım. Aslında İstiklal savaşında bizlerin, Kıbrıs savaşında yavru vatanın, Ermenistan savaşında Azerbaycanlı kardeşlerimizin, Rusya savaşında Çeçen kardeşlerimizin yaşadıkları zulümler, Çinlilerin Doğu Türkistan’daki zulümleri, Anlatacak o kadar çok şey var ki Türk- Müslüman halka karşı yapılanlardan.
Türkiye’de yaşayan her vatandaşımızın Bosna’ya gidip gözleri ile görmeli, Kulakları ile duymalı Orada yaşananları. Oraları gördükten sonra birbirimize bakış açımız değişecek eminim.