Hükümet tarafından hazırlanan 8. Yargı Reformu paketinde yer alan düzenlemede evli kadının önceki soyadını tek başına kullanmasına yine izin verilmemekte. Düzenlemenin gerekçesinde ailenin önemine vurgu yapılarak, anne ve babanın ayrı ayrı soyadı kullanmalarının, çocuk üzerinde olumsuz etkiler doğurabileceği, çocuğun hangi soyadını kullanacağının ayrı bir tartışma konusu haline geleceği ve bu durumun, Türk toplumunun temeli olan aile bütünlüğüne zarar verebileceği iddia edildi.
Eşitlik ilkesine aykırı
Evli kadının soyadı Medeni Kanun’un 187. maddesinde düzenlenmektedir. Mevcut düzenleme şöyledir:
“Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir.”
Bundan dolayı, Hükümet 8. Yargı paketi içinde Medeni Kanun’un 187. Maddesine ilişkin bir düzenleme yapılmasını öngörüyor. Ancak önerilen hükmün iptal edilen hükmün neredeyse aynısı olduğu görülmektedir. Yani hükümetin Anayasa Mahkemesinin iptal kararına uymamayı ve iptal edilen hükmün aynısını yeniden yasalaştırmayı amaçladığı anlaşılıyor. Hükümetin hazırladığı taslakta yeni 187. madde şöyle düzenlenmiş:
“Madde 187- Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır. Şu kadar ki; kadın evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Kadının soyadı, kendi soyadı ile önceki kocasının soyadından oluşuyorsa kadın bu soyadlarından sadece birisini evleneceği kocasının soyadının önünde kullanabilir.”(2)
Önerilen yeni metin içerik olarak iptal edilen hükümle aynıdır. Bu önerinin başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası insan hakları sözleşmelerine ve Anayasaya aykırı olduğuna kuşku yok. Zira Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2004 yılında Ünal Tekeli/Türkiye(2) kararında evli kadının kendi soyadını tek başına kullanamamasının ayrımcılık teşkil ettiğine ve Sözleşmenin 8. Maddesi ile bağlantılı olarak 14. Maddesini ihlal ettiğine karar vermiştir. Strasbourg Mahkemesi daha sonra da benzeri kararlar vermeye devam etmiştir.
Türk Anayasa Mahkemesi de daha önce Medeni Kanun’un 187. Maddesini anayasaya aykırı bulmamakla(3) birlikte bu hükmün uluslararası sözleşmelerin erkek ve kadının evlilik sonrasında soyadları bakımından eşit haklara sahip olmasını öngören hükümlerine aykırı olduğunu tespit etmiş ve Anayasa’nın 90. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca uluslararası sözleşme hükümleriyle çelişen Medeni Kanun’un 187. Maddesinin yerel mahkemelerce kararlarına dayanak yapılamayacağına karar vermiştir.(4) Nihayet yukarıda sözünü ettiğimiz 2023 tarihli kararında Anayasa Mahkemesi evlenmeden önceki soyadının evlendikten sonra da tek başına kullanılması bağlamında kadın ve erkek arasında kuralın öngördüğü farklı muamelenin nesnel ve makul bir temele dayanmaması sebebiyle eşitlik ilkesini ihlal ettiği sonucuna ulaşmış ve Anayasanın 10. Maddesine aykırı olan bu hükmü iptal etmiştir. (5)
Hükümet tarafından hazırlanan 8. Yargı Reformu paketinde yer alan düzenlemede evli kadının önceki soyadını tek başına kullanmasına yine izin verilmemektedir. Düzenlemenin gerekçesinde ailenin önemine vurgu yapılarak, anne ve babanın ayrı ayrı soyadı kullanmalarının, çocuk üzerinde olumsuz etkiler doğurabileceği, çocuğun hangi soyadını kullanacağının ayrı bir tartışma konusu haline geleceği ve bu durumun, Türk toplumunun temeli olan aile bütünlüğüne zarar verebileceği iddia edilmiştir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesince iptal edilen kanun hükmünün yeniden düzenlenerek evlenen kadının kocasının soyadını alacağı, ancak dilerse kocasının soyadının önünde önceki soyadını da kullanabileceği belirtilmiştir.
Eğer öngörülen hüküm bu şekilde kabul edilirse, hem Anayasa Mahkemesinin bağlayıcı nitelikteki iptal kararına uymayarak Anayasanın 153. Maddesi ihlal edilecek, hem de devletin taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmelerinden kaynaklanan uluslararası yükümlülüğüne aykırı davranılmış olacaktır. Bir süredir yoğun olarak yaşanan devlet organlarının ulusal ve uluslararası yargı kararlarına uymaması yönündeki pratik, parlamentonun bu kanunu kabul etmesi halinde yeni bir boyut kazanacaktır. Anayasaya uymayı reddeden devlet organları arasına Meclisin de katılmasıyla doğası gereği hukukî bir organizma olması gereken devletin, bu vasfını kaybettiğini ileri sürmek abartı olmayacaktır.