Yoktu eskiden buğday öğüten fabrika
Değirmen kurulurdu akan suyun altına
Yüksekten su verince taşın çarkına
Dönerdi taşlar ilahi yaradan aşkına
Kireç taşından örülmüş duvar
Çatı yok üstünde topraktır tavan
Bir oda geniş bir de salon var
İki değirmen taşı durur ortada
Savaktan suyu tutarsan oluğa
Döner taşlar dilinde bir türküyle
Un eder ezer sarı sert buğdayı
Değirmencinin ona bakan keyfiyle
İki kurşun atımı mesafede savak
Su olmazsa hiç dönmez çark
Ark kıvrım kıvrım ucu İn önünde
Su tutmaya gider değirmenci
Seher vakti sabahın köründe
Bir kazma bir kürek var elinde
Kara kadife kilot pantolon üstünde
Bir kuşak da sarmış beline
Lastik çizme çok yakışmış kendine
Kır eşekle tarladan inilir dereye
Yüklenir haşhaşlı katmer ayran heybeye
Dih çüş diye diye varılır değirmene
Karabaş kuyruk sallar bana ne getirdin diye
Çil horoz görünce eşeği öter
Kınalı tavuk kanat çırpar
Gıdaklar taze yumurta var diye
Gördünüz mü yazdığım bu coğrafyayı
Geceleri zifiri karanlık
Gökyüzünde yıldız bol parlak ay
Genç kızlar yalın ayak geçer
Boz bulanık akan çayı
Nöbet ne zaman bize de gelecek
Hey!
Piri pak değirmenci dayı?
Hayal Denizi