Yazı başlığındaki “Var mı?” sorusunu görünce, kaşlarınızın çatıldığını, gözlerinizin öfkeden kızardığını görebiliyorum.
Haklı olarak bu nasıl soru, dediğinizi de duyuyorum. Zaten benim amacım da biraz nasırınıza basmak, sorgulama ve düşünme yeteneğinizi kamçılamak.
Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı din görevlileri ve Cemaat çizgisinde yapılanan din adamları dinin sorgulanmasına, asla sıcak bakmaz: kayıtsız şartsız söylenenlere inanılmasını öğütler ve ister.
Bize anlattıkları dinde, öyle bir profil çizerler ki; Allah gökyüzünde oturmuş, yarattığı insanın, günahlarını sevaplarını sayıyor.
Günah işleyeni Cehenneme atacak yakacak, sevap kazanını cennet bahçesinde, hurilerle mükâfatlandıracak.
Onlara Allah var mı dersek, Peygamber gerçek mi diye sorarsak Din’i araştırırsak Günah işleriz?
İşte size Kuran’dan bir örnek!
Bir vakit Hz İbrahim:”Yarabbi bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti, “İnanmadın mı ki? Buyurdu O “Hayır inanıyorum, fakat kalbim tam kanaat getirsin diye” cevabını verdi. Öyleyse buyurdu: Kuşlardan dördünü tut da onları kendine çevir, iyice tanıdıktan sonra her dağ başına onlardan birer parça dağıt sonra da çağır onları sana koşa koşa gelsinler ve bil ki Allah Hakikaten azizdir, hâkimdir.” (Bakara suresi 260 Ayet)
Ayette de görüldüğü gibi İbrahim peygamber bile kalbinin emin olması için sorgulanmanın gerekliliğine canlı örnek sunuyor inanan Âdemoğluna…
Bir başka örnek!
Bir gün, Hz Ali’ye soralar; Allah’ı Gürdün mü? Hz Ali (a.s) cevap verir “Görmediğim Allah’a secde etmem.” “Nerede Gördün” diye sorarlar, Hz Ali “Olmadığı yeri gösterin” der!
İnanan Âdemoğlu bu diyalogdan ne anlamalı?
Yukarıda, gökte veya başka bir uzay sisteminde bir elinde cennet bahçesi ötekinde Cehennem ateşi ile yarattığı kullarını cezalandırmak ya da ödüllendirmek için kurulmuş bir mahkeme ve o mahkemenin başında bir tanrı mı? Yoksa Kuran’ın ifadesi ile size şah damarınızdan daha yakın kalbinizin içine sığabilen bir Allah mı?
“Allah Ahadiyeti”’ini, İhlâs suresin de açıklamış. Allah var, gayrı yok! Hz Ali’nin “olmadığı yeri gösterin” ifadesi “O, tüm varlığın özünde”!.. Diye tanımlanırsa yanlış olmaz diye düşünmek isterim.
Bu konuda yüzlerce örnek yazılır, binlerce kıssa gündeme taşınabilir. Amacımız okuru boğmak değil, konunun anlaşılırlığını kolaylaştırmak.
Şimdi gelin bizi “Cennet ve Cehennem” alternatifi ile terbiye etmek isteyenlere alıcı bir gözle bakalım.
Hz Muhammed (a.s) bize öğrettiği dini siyasi, ticari, makam ve mevki için pazarlayan “Din” kisvesi altında bezirgânlık yapanları sorgulayalım.
Bizi Allah’la kandıranlara Allah’ın bizden uzak olmadığını, kimsenin tekelinde olmadığını anlatalım.
Allah’ını varlığını, birliğini, muazzamlığını, muntazam lığını; uzakta aramayalım.
Ne istersek aracısız Allahtan isteyelim.
En önemlisi de, Yunus Emre’nin“Ne cennetin yüzü, ne Cehennemin közü, bana seni gerek seni…” mısralarında işaret edilen gerçeği kendimize rehber edinelim.
Ve din tacirlerine yem olmayalım.
Ne dersiniz?