Türk siyaset yaşamında her şeyi gördük de böylesine bir dönemi ne gördük, ne yaşadık; tek adamın yönetimine tek adamın muhalefet ettiği antidemokratik bir süreci 12 Eylül faşizmi bile dayatmadı.

Günü geldiğinde şapkasını alıp giden Süleyman Demirel'i, seçim kaybettiğinde istifa eden Bülent Ecevit'i, sıkı yönetimden sonra ülkeyi demokrasiye teslim eden darbeci Kenan Evren'i mumla arar olduk.

Öyle bir süreç yaşıyoruz ki iktidarın değil de, ondan farkı kalmayan muhalefetin sözde sosyal demokrat tek adamından kurtulmak için topyekün mücadele veriyoruz.

Artık sağcısı solcusu, muhafazakarı sosyal demokratı, ülkücüsü sosyalisti CHP'nin bu tek adamdan kurtulmasını istiyor.

Gelişi bir kaset olayıyla siyasi ahlaka aykırı, kalışı delege avcılığına dayalı antidemokratik ve gidişi de ortaçağ karanlığında kalmış bir uygulamayla zorla gerçekleşecek olan Kemal Kılıçdaroğlu hakkında söylenenler ise yüz kızartıcı;

Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan: "CHP ‘Tek adam partisi değil' diyor, bal gibi tek adam partisi. Parti Meclisi’ni kendisi oluşturuyor, MYK’yi kendisi oluşturuyor, yetmiyor yüksek yargı pozisyonunda olan Yüksek Disiplin Kurulu’nu kendisi oluşturuyor, belediye başkanlarını kendi atıyor, canının istediğiyle masa kuruyor, canının istediğini, istediği şehirden milletvekili yapıyor, örgütü dinlemiyor, milletvekillerini dinlemiyor, belediye başkanlarının fikrini hiç umursamıyor, ondan sonra ‘CHP tek adam partisi değil, olursa da değişim, ona da ben karar veririm' diyor. Ne hakla? Kemal Bey’in partisi mi burası? Burası Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi. Biz padişahlık döneminde mi yaşıyoruz?"

Milli Yol Partisi Manisa İl Başkanı İlkay Şimşek: "Kılıçdaroğlu söylemleriyle her geçen gün dibe batıyor. Ümit Özdag ile aralarında ikili protokol yapmışlar. Bırak 6’lı masayı parti yöneticilerinin bile protokolden haberi yok! Seçmen olarak düşünüyorum şimdi; böyle zihniyetin, bugünün yönetiminden ne farkı var? Kapalı kapılar ardında alınan kararlar, şeffaflıktan uzak yönetim anlayışı, bu neyin  projesi  acaba diye düşünmüyor  değilim. Onun için biz diyoruz ki değişim, dönüşüm şart. Süreli siyaset, adalet, liyakat  olmalı, hangi parti olursa olsun, milliyetçi, ülkücü, Atatürkçü vatan evlatları olarak birlik ve beraberlik içinde taşın altına elimizi koymalıyız. Bugün yaşanan sıkıntılarda herkesin vebali var."

Gazeteci Fatih Altaylı: "Türkiye’de değişim isteyenlerin söz konusu kendi partileri olunca değişime bu denli direnmeleri akıl alır gibi değil. Tek adam rejimini eleştirenlerin kendi partilerinde, üstelik de başarısız bir tek adamın rejiminin sürmesinden yana olmaları da anlaşılır gibi değil. İktidarı liyakatsiz bir yönetim anlayışı ile suçlayanların kendi partilerinde liyakate zerre değer vermemeleri de kabul edilebilir gibi değil. 'Başarısız olduğum anda bırakacağım' sözü verdi, Erdoğan’ın tek adamlığını eleştirirken, kendi tek adamlığını tartışmaya kapattı. Üstelik Erdoğan başarılı, kendisi ise başarısız."

Gazeteci Uğur Dündar (Programında Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelttiği soru): "Seçim kampanyanız boyunca size gönülden destek verdik. Ben şahsen verdiğim bu destekten dolayı asla pişman değilim. Çok çalıştınız, çok gayret sergilediniz, toplumu birleştirip bütünleştirmek için elinizden gelen tüm gayretleri sergilediniz. Ancak seçim gecesi ekrana çıkıp seçimi yenilgiyle tamamladığınızı ama yenilginin kaybetmek anlamına gelmediğini ve bu yenilginin nedenlerini izah ederek Türkiye’ye güçlendirilmiş parlamenter sistemi yani gerçek demokrasiyi getirme sözünü veren bir lider olarak, batıdaki mevkidaşlarınız gibi, 'Evet böyle oldu ama ben tüm sorumluluğu üstüme alıp istifa ediyorum' diyebilirdiniz ve böylece bir ilki Türk siyasi tarihinde başlatabilirdiniz, gerçi partinizin dinamikleri sizin istifanıza hiçbir zaman geçit vermezdi..."

Yani herkes biliyor gerçeği, herkes görüyor Cumhuriyet'e darbeyi, üstelik demokrasiyi en çok savunuyor gibi görünenlere çektiriyorlar ipi.

Acı verecek, sancılar çekilecek, ama Atatürk'ün dediği olacak; yani geldiğiniz gibi gideceksiniz.

Bilin istedim.