Ağlamak evrensel bir davranıştır. Her şeye gülebilir ve ağlayabiliriz. Kişisel bir sürecin sonucudur ağlamak. Üzüldüğümüzde, gururlandığımızda ve bazen de mutlu olduğumuzda gözlerimizden yaşlar akabilir.

Fakat kendimizi normalden daha fazla depresif ve ağlayan bir halde bulabiliriz. Ortalama bir ağlama süresi olmadığı için normaldir diyemeyiz. Her insanın normali farklıdır. Kimileri ağlama tepkileri gösterirken kimileri tamamen nötr olabilir. Bu iki farklı durum karakteristik özellikler olabilir. Fakat normale göre daha fazla ağlıyor isek bu başka şeylerin etki ettiğinin bir işareti olabilir.

Ağlama mekanizmasının tam olarak nasıl işlediği hala çözülmemiştir fakat bazı tahminlerde bulunulmaktadır. Bu ağlama durumuna etki edebilecek faktörler; hormonlar, duygusal çökkünlükler, anksiyete vs. olarak sıralanabilir.

Ağlama davranışı genellikle kadınla ilişkilendirilen bir durumdur. Erkeklerdeki testesteronun ağlamayı engellediği ve kadınlardaki prolaktinin de ağlamayı arttırdığı düşünülmüş ve bazen de bu hormon dengelerinin bozulması sonucu ağlama krizlerinin olabileceği düşünülmüştür.

Hamilelik sürecindeki hormonal değişimin bedende değişikliklere yol açması bir yana sürekli değişen bedenin içinde duygusal dengeler de bozularak ağlamaların artmasına sebep olabiliyor.

Stres, herkesin hayatında yer alan aslında kötü gibi gözükse de hayat kurtarıcı bir uyarandır. Bizi harekete geçiren stres artış gösterdiğinde bir takım bozukluklara yol açar. İstediğimiz şeyleri yapmaktan bizi alıkoyarken bazen duygusal değişimlerle ağlama ataklarının yaşanmasına sebebiyet verebilir.

Ağlamak her zaman kötü değildir. Bazen rahatlatıcıdır. Bu sebeple kendimizi ağlamamak için baskılamamalıyız. Özellikle hep ağlayan biri isek bu belki sadece mizacımızdır. Başka bir sebebi yoktur. fakat normalin dışında oluşan ağlama atakları varsa bir süre kendimizi izlemeliyiz. Bu ağlamalar biyolojik veya psikolojik bir durumun işaretleri de olabilir.