Kopyalayıp Yapıştırdığım, bu makaleyi 05 Ağustos 2016 yılında kaleme almış ve BendeYazarim.com da yayınlamışım. Bu platform hayat şartlarında çok dayanamadı ve uzun süredir yayın hayatında yok. İnternette sörf yapoarken yıllarca yazdığım siteyi görünce sevinçten uçacaktım. Sonra Mal bulmuş mahribi gibi Kendini Öküz Sanan Kurbağa'yı kopyaladım ve okurların beğenisine sunmaya karar verdim. Makaleyi yazıldığı tarihteki olaylarla değerlendirirseniz, günümüzde de çok şey değişmediğini fark ederiz. Kalemim, 'Kendini öküz sanan kurbağa' masalını çok ama pek çok sevdi. Günümüzde de öküz olmak isteyen o kadar çok canlı türü var ki saymakla bitmez. Ben küçükken hiç önüme bakmaz, toz toprak çamur gözetmez, rastgele yürürdüm. Çamurun içinde zıplayan kurbağalara bile aldırış etmez, vırak, vırak, vıraklama seslerini duymazdım. Bu yüzden pantolonumun paçası dizime kadar ıslanır, çamura bulaşır berbat olurdu. Rahmetli babam, beni ne zaman çamur içinde görse, kızar; sen hiç önüne bakmaz mısın diye azarlardı. Başımı öne eğer cevap veremezdim. Biraz büyüyünce bastığım yere bakmaya başladım. Su birikintisine, çamura, basmamayı öğrendim. Paçalarım, ayakkabım kayış gibi çamura bulanmaktan bir nebze kurtuldu. Bireysel olarak, benim paçalarım çamurdan kurtuldu kurtulmasına da, şimdi de milletin üstü başı *ok içinde. Birileri milletin üzerine ha bire diliyle kürek kürek *ok atıyor. Biz, Türk milleti olarak, Türkiye Cumhuriyeti ve 90 yıllık geçmişiyle gurur duyarken, Cumhuriyetin kazanımlarıyla yeşerenler, Cumhuriyetin 90 yılık geçmişini enkaz olarak görüyorlarmış... Ve gördükleri bu enkazı o yeşillikler kaldırmış. Siz, siz olsanız, fesupanallah çekmez misiniz? Böyle giderse memleketin başına taş yağacak taş! Siz istediğiniz kadar önünüze bakın! İstediğiniz kadar çamurdan kaçın, birileri geliyor çamuru/*oku üstünüze sıçratıyor. Daha dün, Hürriyet Gazetesinden Nuray Babacan bir haber yapmış, ' (?).(?)Cumhuriyeti' diye de başlık atmıştı. Nuray Babacan'ın haberini okuyunca, gazeteci yazar rahmetli Hasan Pulur yaşasaydı ne yazardı diye düşündüm... Aklıma ilk gelen şey kıssadan hisse başlığı ile yazdığı fıkralar ve La Fonten masalları geldi. İnsanların, şişmiş egolarını, güç, saygınlık, para ve statü kazanma hırslarını La Fonten'in masallarından daha iyi kim anlatabilir ki? En iyisi ben de hem üstat Hasan Pulur'u yâd edeyim, hem de kıssadan hisse alınacak, bir fıkrayı paylaşayım istedim. Hadi gelin 'kendini öküz sanan kurbağa' masalına birlikte bir göz atalım. Bir varmış, bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde öküz olmak isteyen bir kurbağa çıkmış karsımıza: Kurbağa bir öküz görmüş çayırda, o kadar hoşlanmış ki, bayılmış boyuna posuna. Kendisine baksanız, boyu yumurta kadar ama kurbağa bu anlamaz ki, ille de öküze benzeyecek. Öküze bakmış kabarmış, kabardıkça şişmiş. Ikınmış, sıkınmış, gerilmiş. Bir görseniz gerginlikten nefes alamayacak hale gelmiş. Eşine sormuş: - Nasıl hanim öküz kadar oldum mu? Hanımı şöyle bir sağdan bakmış, birde soldan: - Nerdeee? Demiş. Kurbağa daha bir hırslanmış - Al öyleyse demiş. Simdi nasılım. Bunu söylemiş ya, iyice şişmiş. Hanim gülmüş. - Vazgeç bu sevdadan demiş. Bizimki iyice hiddetlenmiş. -Sen dur hele bakalım demiş. Şişmiş, bir daha, biraz daha. Biraz daha şişmiş. Derken çat diye çatlamış. İşte böyle dostlar! Yakın çevremizde, çamurlar arasında zıplarken öküzü görüp ona benzemek isteyen küçük kurbağalardan geçilmiyor. La fonten'ın olmasaydı, kurbağaların dilini nasıl anlayacak, şişmiş egolara nasıl cevap bulacaktık?