Son günlerde sadece Türkiye’de değil dünyadaki fiyat artışlarını da konuşmaya başladık. Bizim için enflasyon normal bir durum olsada, Avrupa için bu olağan durum değil. Özellikle Almanya 2. Dünya savaşında hiperenflasyondan çok ağır hasarlar aldı. İnsanlar savaştan olduğu kadar açlıktan da hayatını kaybetti. Birisi bir lokantaya çorba içmeye girdiği zaman önce parayı ödüyor sonra çorbayı içiyordu. Çünkü çorba içinceye kadar para değer kaybetmeye devam ediyor, çorba içilen süre içeresinde ödenecek para miktarı artıyordu. Hatta durum o kadar ilerilere gitmişti ki paranın değersizliğinden sigara ve çikolata para yerine kullanılmaya başlanmıştı. Aşırı enflasyondan dolayı bir nevi trampa ekonomisi uygulandığını söyleyebiliriz.
Klasikleşmiş bir söz vardır. Amerikalı hasta olmaktan, Avrupalı enflasyondan korkar diye. Avrupa kıtası savaş yıllarında enflasyonun faturasını bizden çok daha ağır ödemiştir. Amerika da pandemi sürecinde sağlık sigortası olmayanlar acı çekerek hayatını kaybetmişti. Bir gecelik tedavi bedelinin 10.000 doları bulduğu olmuştu. Parası olmayan göz göre göre ölüme terk edilmiş oldu.
Son bir yılda başta enerji olmak üzere diğer emtialar da fiyat artışı dünya genelinde göründü. Başta İngiltere olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinde doğal gaza gelen zamlar %100 geçti. aynı zamanda elektriğe gelen zamlar ve yaşanan akaryakıt sıkıntısı kıta genelinde korkuya neden oldu. İmf ye göre ise bu durum geçici. İmf önceki hafta yayınladığı raporunda bu durma dikkat çekti.(Enflasyon Korkusu) bölümünü yayınladı. İmf ye göre bu fiyat artışları 2022 yılında duracak. İmf raporunda fiyat artışlarının arkasındaki nedeni , pandemi sonrası hızla artan talebe, enerji fiyatlarındaki artışa ve arz tarafında yaşanan aksaklıklara bağladı. Bu durumun geçicimi yoksa kalıcımı olduğunu önümüzdeki süreçte yaşayarak göreceğiz.
Artan kuraklık , iklim değişimleri ve yaşanan ani doğa olaylarına bağlı olarak gıdaya ulaşmak önümüzdeki zaman diliminde giderek zorlaşacak. Şu anlık sadece gıda fiyatlarındaki artışı konuşuyoruz. Gıdaya ulaşmada herhangi bir sorun görünmüyor gibi olsada, temiz su kaynaklarının giderek azalması bize gıda sektöründeki sıkıntıların kapımızda olduğunu göstermektedir. Şu anki pahalılığa kooperatif marketlerle çözüm aranmaya çalışılıyor. Ancak kooperatif market sayısını arttırmak fiyat artışlarının önüne geçemeyecektir. Çünkü sorun markette değil, ürünlerin markete gelinceye kadar geçirmiş olduğu evrelerdeki maliyetlerin artmasıdır. Süt fiyatlarını örnek olarak inceleyelim. Petrol fiyatlarında ve kurlardaki artış ilk başta yem fiyatlarına yansıyacak ardından tesisin elektrik fiyatlarında yansıyacaktır. Elektrik fiyatlarındaki artış sütün üretim tesisindeki maliyetlerinde arttıracak. Yine kurlardaki artış sütün konulduğu paketlerin fiyatını da arttıracaktır. Sütlerin konulduğu kutularda ithal gelmektedir. Sütün nihai tüketiciye ulaştırılması için taşıma maliyetlerine gelen zamda süte yansıyacaktır. En son marketin elektrik ve taşımacılık giderlerini de fiyatlara yansıtmış olacağını göreceğiz. Burada çözüm olayın merkezine inmektir.
Gıda krizi korkusu sadece Türkiye’yi değil dünyanın tüm ülkelerini tedbir almaya itecektir. Zira bir kriz yaşandığında dünyanın en zengin ülkesi bile olsanız gıdaya ulaşmakta zorluklar çekebilirsiniz.