Son on yılda sosyal medya, hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Artık sadece insanlar arasındaki iletişimi sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda bireylerin kendilerini ifade etme biçimlerini, kimlik algılarını ve toplumdaki yerlerini de şekillendiriyor. Sosyal medya, kimliklerimizi şekillendiren bir araç olmasına rağmen bu dengeyi korumak büyük bir önem taşıyor.

Sosyal medyayı, olmadığımız biri gibi göstermek yerine kendimizi ifade etmek ve ‘gerçek kendimizi’ göstermek için kullanmak daha sağlıklı bir yaklaşım olur. Sosyal medyayı kullanırken yaptığımız en büyük hatalardan biri de kendimizi bir başkasının hayatıyla karşılaştırma yanılgısına düşmek. Kendi hayatımızı sürekli bir başka kişiyle karşılaştırmak ve bunu sosyal medya paylaşımlarına göre yapmak gerçekten yanlış bir yöntemdir. Hayatımızı sürekli başkalarıyla karşılaştırmaktan kaçınmak, psikolojik sağlığımızı koruyan önemli bir adımdır. Gerçek kimliğimizi olduğu gibi kabul etmek ve sosyal medyada başka bir hayat yaşıyormuş gibi davranmak yerine kendimiz gibi davranırsak, hem bireysel özgüvenimizi artar hem de sosyal medya kullanımından daha fazla tatmin elde ederiz.

Sosyal medya kullanıcıları, genellikle hayatlarının en iyi yönlerini paylaşarak bir “ideal” portre çizerler. Ancak bu ideal, gerçek hayatta var olan zorluklar, başarısızlıklar ve kusurların gizlenmesiyle oluşur. Sonuç olarak, insanların sosyal medya yaşamı ve gerçek yaşantısı arasındaki fark gitgide büyür ve bu da bireylerin kendilerini bir anda “Ben aslında hangisiyim? Sosyal medyaya yansıttığım kişi miyim yoksa yansıtmadığım şeyler mi gerçek ben?” sorularının içinde bulmalarına yol açar. Sosyal medyada yaratılan kimliklerin hayatımızın büyük bir bölümünü çalması, bireylerde kimlik karmaşasına yol açar.

Sosyal medya, küçük çocuklar için de bir tehlike olmaya devam ediyor. Önceden ailesini kendine rol model alan bir çocuk, şimdilerde influencer’ları örnek alıyor. Saçlarını, kaşlarını ve hatta kıyafetlerini bile başka insanlardan gördüğü şekilde yapan küçük çocuklar, sosyal medyanın en çok etkilediği kitle olabilir. Sosyal medyanın sunduğu bu yeni kimlik yaratma imkânı, bireylerin üzerinde fark etmeden bir baskı da oluşturuyor.

Beğenilme, takip edilme ve onaylanma isteği, bireylerin sosyal medya kimliklerini şekillendirmelerinde büyük rol oynuyor. Beğeni ve yorum sayıları, bir kişinin dijital dünyada ne kadar kabul gördüğünü belirleyen ölçütler haline geliyor. Bu durum, özellikle gençler üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyor.

İnsanlar, sosyal medyada kabul edilmek ve onaylanmak için kendi fikirlerini bir kenara bırakıp başkalarının nelerden hoşlandığına ve kullanıcıların beklentilerine göre hareket etmeye başlıyor. Bu olayların sonucunda insanların kendi özgür düşünceleri kayboluyor ve tabiri caizse ‘koyun sürüsü’ dediğimiz durum ortaya çıkıyor. Herkes birbirine benzer şekilde davranmaya başlıyor. Bu süreç, bireylerin aslında kim olduklarını sorgulamaya başladıkları ilk an olabilir. Başka insanlardan onay alma ve beğenilme duygusuyla hareket eden insanlar, bir süre sonra gerçek benliklerinden uzaklaşarak başka biri olma yolunda ilerliyor.

Gerçek hayatlarında olduklarından daha farklı bir karakter sergilemek zorunda kalmak, kişide stres ve anksiyeteye yol açabiliyor. Bu durum, bir kimlik karmaşası yaratıyor; bireyler, gerçek hayatlarındaki benlikleri ile sosyal medyada yansıttıkları kimlikleri arasında bir çatışma yaşıyorlar.

Özellikle günlük hayatın en çok paylaşıldığı platform Instagram’da bu durum, diğer sosyal medya platformlarına göre oldukça fazla. Başkalarının “mükemmel” yaşamlarını gördükçe bireyler, kendilerini yetersiz hissetmeye başlıyorlar. Bu durum, uzun vadede kişisel tatminsizliklere ve düşük öz saygıya yol açabiliyor.

Sosyal medya, kimlik oluşturmada son on yıldır büyük bir rol oynasa da sonuç olarak bu etkilerin farkında olarak sosyal medyayı bilinçli kullanmak çok önemlidir. Gerçek benliğimizin kaybolmasına izin vermeden, sosyal medyayı kendimizi keşfetmek ve ifade etmek için bir araç olarak görmek daha sağlıklı bir yaklaşım olacaktır. Sosyal medya kullanımında dengeli bir kullanım tarzını benimsemek, kimliğimizin hem gerçek hayatta hem de dijital dünyada tutarlı kalmasını sağlayacaktır.