1948 yılında yayınlanan 1984 isimli distopik kitabı ile dünyanın tanıdığı George Orwell, Yoksullar Nasıl Ölür isimli kitabı ile sistemin bir başka tarafının çarpıklığını anlatıyor.
 

Yazar 1928 yılında Paris’e geldiğinde, hastalanıp bir süre tedavi görmek amacı ile hastanede kalıyor. Orwell, aynı zamanda İspanya iç savaşında bir kere kulak enfeksiyonu bir kez de boğazından vurulması nedeni ile hastaneye kaldırılıyor. George Orwell, tüm hayatı boyunca akciğerlerinden kaynaklı sorunlarla mücadele etmiş olup bu denemesinde kendi tecrübelerinden yola çıkarak, o dönemin hastane şartlarından ve orada yaşanan olayların ne kadar kötü yönetildiğinden bahsediyor.

Yazım dilinin sadeliği ve betimlemelerin son derece açık oluşu bu kitabı okunmaya değer kılıyor. Hiç sıkılmadan okuyup dersler çıkaracağınız ve iyi ki o dönemde yaşamadım diyebileceğiniz detaylar var.

Doğal yolla ölümün ağır ve sancılı bir süreç olduğundan bahseden kitap, yazarın değimiyle insanın aniden öldürülmesinin daha merhametli bir durum olduğuna atıfta bulunur.

Yazar, hastane tasvirini yaparken 19. yüzyılın kasvetli mimarisinden tutun da hastane içindeki temizlik ve hijyen koşullarından dem vuruyor. Kış geldiğinde gidecek evi olmayan ve sokakta yaşayan yoksulların kış boyunca hastanede konaklaması, bu durumu bilen hemşirelerin duruma göz yumması, dönemin doktorlarının empati yoksunluğu, hasta mahremiyetinin göz ardı edilmesi gibi pek çok sorunun yer aldığı bu kitapta, okuyucu şaşırtan başka bir detay daha vardı.

O dönemde ekonomik koşullardan mı bilemiyorum ancak doktorların yoksul hastaları kastederek , ‘’parası yoksa anestezi verme” dediklerine şahit olan yazar sistemin daha ne kadar kötü çalıştığını bize oldukça iyi anlatmış.

Yoksullar Nasıl Ölür isimli bu kitapta gerek sistemin işlememesi gerekse 19. yüzyıl tıbbı bağlamında hastane literatürünün incelenmesi yer alır.

Yazarın, hastaneler için  “mezar öncesi bekleme salonudur” benzetmesini okuduğunuzda hangi yanıtı vereceğinizi ben de merak ediyorum.
 

Sağlıkla Kalın.