Türk Dil Kurumu’una göre distopya kelimesi, baskıcı ve otoriter sistemin getirisi olan ve gelecekte olumsuz şartlara sahip olacak olan toplumları ifade etmektedir. Özellikle günümüzde fantastik veya bilim kurgu hikayelerinde de çok sık rastlanan bir anlamı olduğunu söylemek gerekir.
Bilim kurgu ve fantastik hikayelerin için de yer alıp da bugünün gerçekliğini anlatan daha iyi bir kelime olamazdı. Bunu da ironi kabul edelim. Günümüz için bu şekilde bir ifade de kullanmakta yanlış olmaz.
Savaşlar, toplumsal olaylar, düzenli olarak körüklenen bir yoksul bırakma çabası ( yoksul bırak ki sesi çıkmasın) , çocuklara ve hayvanlara yapılan bilinçli kötülükler. Hani bütün bunlar distopyaydı ?
Say say bitmez..
George Orwell’in 1984 kitabından sonra, 1945 yılında yayınlanan Hayvan Çiftliği, dünyada ses getiren nefis bir sistem eleştirisi diyebilirim. Şimdilerde sistem eleştirisi yapmak isteyen sosyal medya kullanıcılarının, George Orwell, kitaplarından alıntı yaparak paylaşım yapması (çok sık gördüğüm için yazdım) çağımızın ne kadar distopik olduğunu gösteriyor zaten.
Hayvan Çiftliği romanı, totaliter rejimlerin yükselişi ve insanların nasıl manipüle edilebileceği konusunda uyarıcı bir mesaj niteliği taşır. Totoliter rejimin hemen açıklamasını yapalım. Bu rejim şeklinde tüm yetkilerin merkezileştirildiği, devlete ve hükümet yöneticilerine, mutlak itaat beklendiği diktatörlük vari yönetim biçimidir. Aslında bu kitap Sovyetler Birliği Rusya’sında, Stalin dönemine atıftır.
Hayvan Çiftliği kitabı, okuyuculara güç açlığına sahip liderlerin insanları yanıltmak için kullandıkları manipülasyon tekniklerini gösterir. Bir çiftlikte yaşayan hayvanlar, kendilerini sömüren insanlara başkaldırıp çiftliğin yönetimini ele geçirir. Amaçları daha eşitlikçi bir topluluk oluşturmaktır.
Nitekim tüm hayvanların çalışıp emek sarf ettiği o arzulanan yardımlaşma dolu toplumu kurarlar. Aralarında en akıllı olan domuzlar, kısa sürede önder bir takım oluşturur. Ancak güç zehirlenmesi nedeni ile sosyal dengeyi yine onlar yolundan saptırır. Bu kitap içerisinde beni en çok etkileyen bölüm ise domuzların lideri olan Koca Reisin, hayvanlara yaptığı devrim konuşması oldu.
“Hiç bir hayvan bir evde yaşamamalı. Yatakta yatmamalı. Giysi giymemeli. İçki ve sigara içmemeli. Paraya el sürmemeli. Ticaret ile uğraşmamalı. İnsanın bütün alışkanlıkları kötüdür. Ve en önemlisi , hiçbir hayvan kendi türünden olanlara zorbalık etmemeli. Güçlüsü, güçsüzü hepimiz kardeşiz. Hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmemeli”
Bu kitapta beni düşündüren konu Koca Reisin, halkına verdiği bu öğütler oldu.
Acaba insan kendi konforunu düşünerek kendi cinsine zorbalık , eziyet yapıyor muydu. Ya da bir şeyleri elde etmek için çaba sarf ettiği şeyler insanı köle mi yapıyordu ?
Tolstoy’un Anna Karanina romanında ise “ bütün mutlu aileler birbirine benzer” diyordu. Aile toplumun yapı taşı olduğuna göre bazı ülkelerin, neden dolayı daha sakin ve sorunsuz yaşadığı çıkarımını yapabiliriz. Peki biz birbirimize benziyor isek bu kaos neden ?
Gücü elinde bulundurmak çok hassas bir terazidir bana kalırsa. Adil bir dünyada yaşamak mümkün iken bir şeyler yolunda gitmiyorsa bilin ki orada bir güç zehirlenmesi vardır. Terazinin dengede kalması demek birbirine benzeyen mutlu insanların çoğalmasını da sağlar.
Toplum dinamiklerine hakim olmayanlar bu zehirlenmeyi yaşadıklarında kendilerinin de ne kadar mutsuz olduklarını fark edemezler.
Koca reisin ölümünden sonra işler iyi gitmemiştir. Güç zehirlenmesi yaşayan diğer domuzlar çiftlikte çok zengin olmuş başka hayvanlara zorbalık yapmaya başlamıştır.
Yazar George Orwell, Hayvan Çiftliğinde, açgözlülük, yolsuzluk ve toplum dinamikleri üzerine bir öykü anlatır. Mutlaka okumalısınız .
Sağlıkla Kalın.
HAYVAN ÇİFTLİĞİ
Melike Gücümen
Yorumlar