Mercimeği, nohutu, pirinci ve kuru fasulyeyi ithal ediyoruz.
İthal ürünler olmasa ekmek bile yapamaz durumdayız. Çünkü, buğday da dışarıdan geliyor.
Eskiden sadece muz yabancı ülkelerden gelirdi.
Şimdi hemen hemen tüm meyvelerde ithalat var. Güney Amerika’dan elma, Çin’den sarımsak bile getiriyoruz.
Yağlı tohumlar, ayçicek, mısır ve soya da önemli bir ithalat ürünümüz.
Üstelik ne yazık ki aldıklarımızın önemli bir bölümü de genetiği değiştirilmiş ürünler.
Bu ürünlerin tamamının üretimi için Türkiye hem iklim hem de toprak olarak dünyanın en uygun yeri.
Zaten çok değil 20-25 yıl öncesine kadar ihtiyacımızın tamamını kendimiz üretirdik.
Şimdi ise onları almak için başka ülkelere yılda 20 milyar dolara yakın bir kaynağı aktarmakzorundayız.
Dahası Koronavirüs salgını bir gerçeği daha ortaya koydu. Kendiniz üretmiyorsanız, paranız olsa bile gıda ürünlerine ulaşmanın garantisi yok.
***
İzmir’de tarım ve üretim konusunda uzun süredir örnek uygulamalar var.
Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer adeta bir “tarım manifestosu” yayınladı.
İzmir Tarımı olarak adlandırılan bu manifestonun “Başkaldırıyoruz” başlığıyla ilan edilen bölümü şöyle:
“Yerli ve millî olmak, sözde değil, özde olması gereken bir meseledir. Bir bayrak düşünün! Göklerde dalgalanması için göğsünüzü siper edeceksiniz. Bir memleket düşünün! Sınırlarını korumak için binlerce şehit vereceksiniz.
Fakat o sınırların içindeki vatan toprağını kaderine terk edeceksiniz. Tarlaların ve köy evlerinin birer birer boşalmasına seyirci kalacaksınız. Yerli ve milli tohumlarımız hızla yok olurken, yabancı tohumlara teşvik vereceksiniz. Kültürümüzü, köklerimizi ve geçmişimize ait ne varsa her şeyi inşaat sektörüne kurban edeceksiniz. Büyük bir ustalıkla, tarımın doğduğu topraklarda tarımı yok etmeyi başaracaksınız.
Buğdayın, koyunun, keçinin, sığırın, armudun, kirazın, üzümün, incirin, zeytinin ve daha nicesinin ana vatanında, tarımın binlerce yıldır yapıldığı bu topraklarda, Anadolu tarımından geriye eser bırakmayacaksınız. Verimi yüksek diyerek memleketin her yerini ithal ve yabancı tohumlara boğacak, yerli tohum ve ırklarımızı teker teker tasfiye edeceksiniz.
Üstelik tüm bunlar olup biterken, yerli ve milli olmak hamaseti yapmaya devam edeceksiniz. Merak ediyorum. Bizi biz yapan toprağımızdan, suyumuzdan ve doğamızdan daha yerli ve milli ne olabilir? Ellerimiz ülkemize ait tüm değerleri tek tek yok ederken, sözlerimiz nasıl yerli ve milli olmaktan bahsedebilir?
Milletimiz için yoksulluğun ve topraklarımız için kuraklığın kader olmadığını çok iyi biliyoruz.
Eskiden savaşlar topla tüfekle, işgaller askerlerle ve postallarla olurdu. Bugünün savaşları ve işgalleri ise tohumla, ilaçla ve topraklarımızı çoraklaştıran, köylümüzü esir eden yanlış tarım politikaları ile oluyor.
Memleket toprağının her karışı kutsaldır. Bu ülkenin her karışını korumak için mücadelemizi son nefesimize kadar sürdürmeye kararlıyız. Bu büyük işgale yine İzmir’den başlamak üzere başkaldırıyoruz.
Yoksulluğa ve kuraklığa karşı ilk adımımızı, “Başka Bir Tarım Mümkün” diyerek, İzmir Tarımı ile, üreticimizle yan yana, yerli ve milli bir tarım politikası inşa ediyoruz.
***
Başkan Soyer, İzmir tarımı için bu kadar iddialı bir programla ortaya koyarken ne yazık ki bu politikaya tamamen zıt gelişmeler de var.
İzmir’in merkezinde 690 hektarlık birinci sınıf tarım arazisi için İl Toprak Kurulu “tarım dışı planlama yapılabilir” görüşü verdi.
Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Tevfik Türk, söz konusu alanın tarım alanı olarak kalması yönünde 4 . İdare Mahkemesi’nin kararı olduğunu hatırlattı.
O mahkemenin kararında, “Dava konusu arazi; 5403 Sayılı Yasaya göre mutlak korunması gereken Kuru Mutlak Tarım Arazileri, Sulu Mutlak Tarım Arazileri” ve Dikili Tarım Arazilerinden oluşuyor. Narenciye ve sera çiçekçiliği ekonomik getiri içinde önemli bir yer tutuyor. Bölgenin potansiyel tarım ürünleri yelpazesi çok yüksek. İklim ve toprak özellikleri açısından bakıldığında da söz konusu arazi ülkemiz koşullarında yüksek bir tarımsal potansiyele sahip” ifadeleri dikkat çekti.
İl Toprak Kurulu’nun İnciraltı için aldığı söz konusu karara sadece Ziraat Odası İzmir Şubesi temsilcisi olumsuz oy verdi.
Oysa kurulun üyeleri arasında İzmir Büyükşehir Belediyesinden de bir temsilci var.
Ama nedense o gün oy hakkı olan temsilci toplantıya katılmadı.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in tarım için “Başkaldırı” bildirisi yayınlayarak gövdesini ortaya koydu.
Hal böyleyken kenttin merkezinde 690 hektarlık birinci sınıf tarım arazisinden mahkeme kararına rağmen vazgeçilmesine İzmir Büyükşehir Belediyesi temsilcisinin kayıtsız kalması nasıl açıklanır?