Vedalar hep zor gelir insana. Ama en çok da söyleyemediklerimizle dolu bir veda… Gidenin ardından söylemeyi ertelediğimiz o cümleler insanın boğazına düğüm gibi yapışır. Kalbimize sessiz bir sızı gibi yerleşir. 

Peki ya o an, zamanında konuşmadığımız her kelime için mi böyle ağırdır, yoksa bir şeyleri artık düzeltemeyecek olmanın yükü mü?

Hayatta her şeyin bir sonu olduğunu biliyoruz. Ama bilmek kabullenmeyi ve hissetmeyi kolaylaştırmıyor. Bir insanın hayatımızdan çıkması, bir dostun uzaklaşması ya da bir hayalin yarım kalması… Her biri farklı bir veda. Her biri insanın yüreğinde farklı bir iz bırakıyor. 

Vedalar sessizdir genelde. Kimse yüksek sesle bağırmaz, haykırmaz. Ama insanın içindeki boşluk, işte tam da bu sessizlikte yankılanır. Gözlerin dolup taşmasını bekleyen ama bir türlü akmayan o yaşlar… Bu yüzden vedalar sadece kelimelerle değil, nemde, boğazdaki düğümde, yürekteki sıkışmışlıkta saklıdır.

Vedaların zor olduğu ne kadar acı bir gerçek olsa da düşünmediğimiz bir şey daha var. Belki de her veda yeni bir başlangıçtır. Kapanan bir kapı, açılacak başka bir pencerenin habercisidir. Zaman, çoğu şeyin ilacıysa, vedaların da en güçlü tesellisi odur. Ama yine de bir vedanın ardından zamanın geçmesini beklemekte bir o kadar zordur. Çünkü geçen o büyük zaman, (kimi için birkaç gün, kimisi için ise aylar ya da yıllar) bazen sadece özlemi büyütür. 

Hayatta kimi vedalar kaçınılmazdır. Ama belki de en büyük ders, gitmeden önce söyleyebildiklerimizde saklıdır.