Doğayı ve doğa gezilerini seven, bunu sürdürdükçe kendisini daha sağlıklı, huzurlu ve zinde hisseden bir insanım. Hani daha önceki bir yazımda evcil hayvanlarımız sayesinde vücudumuzda biriken elektriği toprağa verdiğimizden bahsetmiştim, işte toprak ve yeşille buluşmak bunun direkt yoludur.

Fakat beni çok üzen ve aslında rahatlamam gerekirken, sinirlerimi hayli bozan bir durum var. Kimse kusura bakmasın ama, bizler millet olarak çevreye karşı o kadar saygısızız ki gerçekten inanılır gibi değil. Böylesine güzel bir doğaya sahipken, bunun kıymetini bilememek gerçekten çok acı.

Piknikçisi aynı, çiftçisi ayrı. Hele ki çiftçilerin duyarsızlığı, hat safhada. Bir insan o topraktan ekmek yediğini bile bile, tarım ürünleri için kullandığı kimyasal ilacın plastik şişelerini nasıl fırlatıp kendi tarlasına atabilir. Bunu hangi akıl, hangi vicdan, hangi izan ile açıklayabilirsiniz.

Kim ne derse desin çevre bilinci apayrı bir medeniyet konusudur. Evet atalarımız için "Yaş kesen, baş keser" hatta " yaş kesenin başı kesilir" şeklinde bir kültür ön plandadır, fakat maalesef bu gün çok daha farklı bir noktadayız.

Mesela biri bana, arıcılık yapmak için kovanlarını doğaya getiren ve sonrasında yine başka bir bölgeye taşınırken; eski kovanlarını, plastik malzemelerini, ilaç şişelerini, kovanların altına dizdiği tahtapaletleri, eski çerçeveleri orada bırakmanın nasıl bir insanlık olduğunu anlatabilir mi? Ve bu bahsettiğim arıcılar, bakanlığa bağlı çalışan, kovanlarda seri numaraları olan üreticiler. Yani denetleme de maalesef yetersiz.

Evet çevremiz, doğamız gerçekten çok güzel ve bu doğa bizim en büyük zenginliğimiz. Bizler bu hazineyi çocuklarımıza miras olarak bırakacağız, onlara böyle bir borcumuz var. Fakat her türlüğü atığımızı doğada bırakarak, anız yakma mantığı ile onlarca hayvanı yakarak, yediğimiz içtiğimiz tüm gıdaların paketlerini doğaya atarak böyle bir miras bırakmamız pek de mümkün olamayacaktır.

Lütfen biraz daha dikkat, lütfen biraz daha çevre bilinci ve lütfen çok daha fazla denetleme...