“İyiyim desem yalan olur, kötüyüm desem inancıma dokunur. En iyisi şükre vurayım dilimi, belki o zaman kalbim kurtulur” der Hazreti Mevlana.
Öyle bir devirde yaşıyoruz ki, batının dayattığı kişisel gelişim safsatasına inanıp ego zehirlenmesi sonucu şahsiyet gelişimini unuttuk. Eskilerin “insan-ı Kamil” yolunda attığı adımları dama attık. Şahsi çıkarlarımız uğruna mazlumun duasını yok saydık. Unutmayın ki, Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V) kendisine peygamberlik verilmeden önce de Hilfü’l-fudûl (Fazilet sahiplerinin dayanışması) diye bilinen ve zalime karşı mazlumun yanında yer alan bir sivil toplum kuruluşunun gönüllü üyesiydi. Kötüye karşı olmaz yetmez, iyinin ve doğrunun yanında olmak gerek.
Yanlışa itiraz etmek yetmez, doğruyu inşaa edecek ahlak lazımdır. Kötüler çok değil fakat iyiler yalnız. Herkes her şeyden şikayetçi ama kimse bu şikayet edilenleri değiştirmek için asla elini taşın altına koymuyor. Teori üreten çok, sıra iş üretmeye gelince ortada kimse yok. Öğüt veren, konuşan çok, hadi gel denildiğinde koşan yok.
Şimdi Ramazan ayının başındayız. Bu iklimin kıymetini bilip hayırda yarışalım. Kardeşlik şemsiyesi altında barışalım. Sevgi çemberi içinde kucaklaşalım. Küslükleri bir kenara bırakıp huzur ve berekette buluşalım. Kuranı hatim ederken insanı okumayı ihmal etmeyelim.
“Söz büyüğün, sus küçüğün”demiş atalarımız. Mevlana’nın Yunus’un, Hacı Bektaş-ı Veli’nin, Beyazid Bistâmî, Bişri Hafî, Celâleddîn Rûmî, Cüneyd Bağdadi, İbrahim Edhem, İmâm-ı Gazâlî, Muhyiddîn İbn Arabî, Şâh-ı Nakşibendî gibi büyüklerin sözlerine kulak verelim. Ölmeden önce ölmek (ölmeden önce olmak) sırrına mazhar olalım. Ölmek ile olmak arasında bir hayat sürelim. Öleceğiz diye olmaktan vazgeçmeyelim ama olacağız hırsı ile bir gün öleceğimizi de unutmayalım.
Hayırlı Ramazanlar. Selam ve dua ile.