Tanrılar Tanrısı Zeus’un eşi Tanrıça Hera, Bilge Tanrıça Athena ve Aşk Tanrıçası Afrodit kimin en güzel olduğu konusunda anlaşamadı.
En güzel kim olduğuna ölümlüler arasında en yakışıklı erkek olan Truva Prensi Paris’in karar vermesi konusunda anlaştılar.
Sabahın erken saatleriydi. Truva şehrinden pek de uzak olmayan İda Dağı’nı yemyeşil bir örtü gibi saran ormanın derinliklerinde Kral Priam’ın oğlu Paris, şehrin duvarlarının üstünden babasının uzaktaki sürülerini seyrediyordu.
Ormanın derinliklerinde aniden sanki altın güneş ve gümüş ayın aynı anda parlamasına benzeyen göz kamaştırıcı bir ışık gördü. Işık bir anda büyüdü, hemen yanına geldi.
İnanılmaz bir şey ama, ışığın ortasında güzeller güzeli üç tanrıça öylece ona bakıyordu. Kraliçe Hera, Bilge Athena ve Güzel Afrodit.
Üçü de birbirinden güzeldi. Paris bir anda büyülenmişti sanki. Hera’nın ağaçların rüzgarda fısıldamısına benzeyen yumuşacık sesi duyuldu.
“Sen ölümlüler arasındaki en yakışıklı erkeksin ve biz sana buraya yeryüzündeki en güzel kadının hangimiz olduğunu sormaya geldik. En güzel hangimiz isek bu altın elmayı ona ver.”
***
Böyle konuştu Hera ve en saf altından yapılmış ışıltılar içinde yanan elmayı Paris’in ellerine bıraktı.
Sonra da “Eğer beni, yani tanrıçaların kraliçesini, tanrıların tanrısı Zeus’un karısını seçersen sana öyle bir güç vereceğim ki güneşin gördüğü tüm ülkelerin kralı olacaksın. Bütün insanlar önünde saygıyla eğilecek.
O zamana kadar sessizliğini koruyan Athena, gümüş ay ışığına benzeyen sesiyle sabahın sessizliğini bozdu.
“Eğer beni seçersen” dedi, “tanrılar kadar bilge olacaksın ve ben rehberin olarak her zaman yanında olacağım, senin için olanaksız diye bir şey olmayacak.”
***
Bahar güneşine benzeyen ışıklar içinde parlayan Afrodit, kendisini en sona saklamıştı.
“Güç ve bilgelik nedir ki güzel Prens” dedi. “İkisi de sana mutluluk ve neşe getirmez. Sana dünyadaki en güzel kadının aşkını teklif ediyorum ben.”
Ve paris, kulaklarından ayrılmayan bu sesin güzelliğiyle büyülendi.
Gözlerini Afrodit’in olağanüstü güzellikteki, pırıltılar içindeki yüzünden alamayarak, elindeki elmayı düşünmeksizin Afrodit’e uzattı.
Afrodit’in söyledikleri aklından çıkmayan Paris, dünyanın en güzel kadınını aramaya başladı. Gemilerle uzak diyarlara yolculuklar yaptı.
Bu yolculuklardan birinde Sparta Kralı Menelaos’un ülkesine ulaştı. Menelaos cesur bir kraldı ve bütün kadınların en güzeli, kraliçesi Helen ile birlikte yaşıyordu.
Paris, Helen’i görür görmez aklı başından gitti. Dünyanın en güzel kadını işte bu kadındı.
***
Gerisi malum. Afrodit’in de yardımıyla güzel Helen’i kendine aşık eden Paris, onu da alıp ülkesi Truva’ya dönüyor.
Korkunç bir öfkeye kapılan Menelaos, ağabeyi Sparta Kralı Agamemnon ile birlikte büyük bir orduyla Truva’ya saldırıyor.
Homeros, ‘İlyada’ adlı destanında yıllarca süren Truva Savaşı’nın başlangıcını işte böyle anlatıyor.
***
Paris için; Afrodit’in dünyanın en güzelinin sevgisi karşısında, ne tanrılar tanrısı Zeus’un karısı tanrıçaların kraliçesi Hera’nın ne de bilge Athena’nın vaatlerinin bir önemi kalmıyor.
Sevmeye değer birini ya da birilerini bulduysanız çok şanslınız demektir. Çünkü bu Afrodit’in size de kıyak geçtiği anlamına gelir. Bunun kıymetini iyi bilin.