İçimde tarif edemediğim uçsuz bucaksız bir acı vardı. Ne sebebini biliyordum ne sevenimi. Koca bir kaybolmuşluk içinde bir ileriye bir geriye giderken her şeyin bir noktada sonlanacağını düşünmüştüm. Yakalayamadığım bu ahengi kendim yaratmaya çalışırken derince düşüncelerden geçtim. Benzerlik arayışında bulduğum kısa süreli mutluluk yerini koca bir yıkıma bıraktı. Büyük bir fırtınayı kendi ellerimle yarattım. Bu eşsiz kıyımın hem baş rolü hem de izleyicisi oldum. Ne yapsam aynı noktaya çekiliyordu ve sanırım o fırtına beni de alıp kendimden çok uzak bir yere savurdu.
Farklılık olarak algılanan şey, bana her zaman mecburiyet gibi geldi. Bunu şansa çevirdiğim dönemlerde bile ben -her ne kadar tuhafsa da- benimsemeyi başarabilmiştim. Farklılıklar içinde de bir ayrım olduğu şüphesiz bir gerçekti. Dışa yansıtılmayan kendi içinde tutsaklığa mahkumken, açıkça gösterilen de hiçbir zaman özgürlük olmamıştı. Her iki durumda da insan ne umduğunu bulabilmişti ne de mutluluğu. Karanlığın korkutucu yanı yerini insanı besleyen zamanlara bıraktığında ne bir kaçış ne de kurtuluş bulabilmek mümkündür. Şimdi yitip giden mutluluklarımız ile geçmişin izinde, bir deniz kenarında, bir ağacın gölgesinde ve bir başımıza ürkek bir çocuk gibi geleceği bekliyoruz.
TEKRAR
Bir gece kaybolsam
Dönülmez bir karanlığa bıraksam kendimi
Vazgeçişler suskun, hükümler keskin
Bir kere değil yüz kere kaybetsem
Bir gece kaybolsam
Bir bulutun peşinden gitsem delice
Dönüşler kapalı, çıkış yok
Kararım kesin, nefsim tok