Şuna inanmak gerekir ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.
Mustafa Kemal Atatürk
2008 - 2021 yılları arasında ülkemizde Avrupa Konseyi Uluslararası İstanbul Sözleşmesi parlamentoca onaylanmış, iç hukukta sürecin doğru işlemesi adına 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadınlara Şiddetin önlenmesi Kanunu TBMM’de kabul edilmiş, Kadın Bakanlığının adı Aile ve Sosyal Politikalar, bir süre sonra da Aile - Sosyal Politikalar ve Çalışma Bakanlığı olmuş, müftülere nikah yetkisi verilerek, istismar suçluları için tecavüz önergesi meclis genele kurulunda görüşmeye açılmış, Covid döneminde infaz affı ile cinsel istismarcılar ile şiddet failleri ailelerine haber verilmeden tahliye edilmiştir.
Buna rağmen İstanbul sözleşmesinden çekilmiş ve şiddetle mücadeleden vazgeçmişiz.
Kadına karşı yapılan kasıtlı şiddete göz yummuşuz. Her şeye alınan önlemler kadın için alınmamış ve sonucunda da sokaklara kadar taşan kadın cinayetlerine tanık olmuşuz.
Türkiye’de 2008-2019 yılları arasında toplam 3.185 kadın öldürülmüştür. Bu sayı 2024 yılının ilk dokuz ayında 292 olmuştur. Her birinin birer hikayesi olduğu unutulmuş olup münferit olaylar kategorisinden değerlendirilmiştir.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun raporuna göre, 2019 yılında; 292 kadın evinde, 52 kadın ise sokak ortasında öldürülmüştür.9’u arabada, 6’sı çalıştığı iş yerinde, 5’i otelde, 5’i parkta, 3’ü dükkanda, 2’si eğlence mekânında, 2’si hastanede, 1’i kafede, 1’i okulda, 1’i ise diğer bir kamusal alanda öldürülmüştür. Öldürülen kadınların 31’i su ve kenarı alanlarda öldürüldü veya cansız bedenleri bulundu. 32’si ise orman, mera, piknik alanı, bahçe, tarla gibi arazi alanlarında öldürüldü veya ölü bulundu. 3 kadın da ahır, metruk bina gibi ıssız yerlerde öldürüldü veya ölü bulundu. 29 kadının nerede öldürüldüğü tespit edilememiştir.
Medeni hal bakımından, evli iken katledilen kadın sayısının çok yüksek olması şiddetin ana merkezinin aile içi şiddet olduğunu belirtmek isterim.
Kadına şiddeti reva görenlerin cinsel istismar, psikolojik ve fiziksel şiddet gösterildiği bir ailenin kutsallığından bahsetmek mümkün değil. Bu nedenle her yapılan evliliği kutsal gibi göstermek anlayışından bağımsız olmanız gerekir.
Objektif değerlendirirseniz sağlıklı kararlar verebilirsiniz.
Yaş ortalaması açısından yansıyan verilere bakıldığında (35-36) –(80-81) olarak karşımıza çıkmakta.
Yaş aldıkça ölüm sayılarında artış gözlemlenmektedir. Erkeğin "sinirime hakim olamadım" cümlesinin arkasına sığındığı bu katliamlar, iyi niyet göstergesi kabul edilerek “iyi hal” indirimi başlığı altında mantığa aykırı bir argüman ortaya çıkmıştır.
Kadınlar, evliliğin ilk 10 yılı içinde şiddete uğruyorlar. Kaçı bunu dile getirip hakkını arayabiliyor. Diyorlar ki en çok kadın katliamı metropollerde gerçekleşiyor.
Acaba Anadolu’da kadının bir adı var mıdır?
Anadolu irfanı henüz ergenliğe yeni girmiş kızlarını “bu evden gelinlikle çıkıyorsun ancak kefeninle girersin” diyerek baskılamıyor mu?
Yapılacak hiç bir analizde Anadolu’dan kadın katliamı sayısını göremezsiniz. Zira Anadolu irfanında kadının adı yoktur. Dolayısı ile kadınlar sessiz kaldığı için şiddeti duyamazsınız.
Kadın ve erkek, yaradılışta birbirlerini tamamlasınlar diye yaratıldılar. Erkek ve kadın eşit değildir demek tarihi bir hatadır. Her insan eşittir. Yaşama hakkı ve hayattan beklentiler de cinsiyete göre değişim göstermez. Bu nedenle kadının adı vardır.
Bu yüzyılda, Türkiye’de kadınlar, sokakta dolaşırken hala arkalarını kontrol ederek yürümek zorunda kalıyorlar. Bir kadın olarak aynı kaygıları ve endişeleri taşıyorum.
Sürdürülebilir olmayan politikalar nedeni ile yüzlerce kadın bu ülkede katledildi. Bir gece de çıkan jet yasalar vardı oysaki Hiç biri bizim tarafımızda olmadı.
Kadın cinayetleri bu nedenle politiktir. Kadın olmayı hala sınıfsal bir farklılık olarak düşünen zihniyetler var.
Her nedense taş uzaktan değil en yakınlarından geliyor. Kadınlar en sevdiği erkekler tarafından öldürülüyor.
Kim bilir kadın ne yaptı? diyenler var hala ...
İki kızımızı kafasını keserek öldüren caninin, bu katliamı sonrasında, Prof. Ebubekir Sofuoğlu, gereksiz olduğunu düşündüğüm bir açıklama yaptı. Dedi ki,”eğer bu kızlar islami usullere göre yaşamış olsaydı bu cinayetler olmayacaktı” . Kanım dondu.
Cümleyi duyduğumda aklıma gelen ilk şey 2 yıl önce, İstanbul'da kaldırımda yürüdüğü sırada samuray kılıcıyla öldürülen mimar Başak Cengiz'in yarım kalan hikayesi oldu. Başak Cengiz, islami usullere göre yaşayan, tesettürlü ve nişanlı bir genç kızımızdı. Bu olay gösteriyor ki bazı erkeklerin, eğitimi ne olursa olsun kadınlar hakkında yorum yapmaması gerekiyor.
Kadınlar hakkındaki hükmü erkekler veremez. Ne giyeceğimizi, nasıl yaşayacağımızı, kahkaha atıp atmayacağımızı, boşanma ve evlenme kararlarımızı sorgulatmak durumunda değiliz. Bu zihniyetlerin, kafasında yarattığı kadın algısı sadece erkeğinin sözünü dinleyecek, hiç bir konuda fikir beyan etmeyecek, özgüveni olmayan kadın profilleridir. Biz o kadınlardan olmayacağız. Zira kadınlar da erkekler gibi düşünebilir, fikir üretebilir ve eğer isterseniz sizlerle birlikte bir hayat yolu yürüyebilirler. Kadınların da, insan olduğunu unutan zümreye hatırlatmak isterim ki, biz kadınlar siz erkeklerle bir yol yürümek, hastalıkta ve sağlıkta bir arada olmak isteriz.
Gündem oluşturmak amacı ile üzerinize vazife olmayan konular hakkında yorum yapanlara sözüm şudur: Kadınlar hangi koşulda olursa olsun katledilmeyi hak edilmiyor. Uygulanan şiddetin hiçbir açıklaması yok. Takım elbise giyerek ceza indirimi meselesi bizi rahatsız ediyor. İnsan katletmenin nasıl bir iyi niyeti olabilir?
Kadın olarak ses çıkaramayan kadınların sesi olmaya devam edeceğiz. Çünkü her kadının adı var.
Akşam vakti evimize dönerken arkamıza bakmadan sokakta yürümek istiyoruz. Türkiye’deki kadın katliamlarının durması için sürdürülebilir, akılcı, indirimsiz, caydırıcı yasalar bekliyoruz.
Hiç bir kadın güvende değil.
Şu dönemde yaşanan kadın cinayetleri artık birçok şeyin değişmesi gerektiğini gösteriyor. Hukukun üstünlüğüne inanıyoruz. Daha fazla yarım kalan hikaye okumak, görmek ve duymak istemiyoruz.
Sağlıkla Kalın.