Ülkemizde gıda politikalarının geliştirilmesinde hammadde kontrolünün önemi ‘kritik’ bir düzeyde; ama bir nokta daha var ki, üretimde yerli tohum ve toprak verimliliği kadar önemli; o da tarımsal ilaçlamadır.

Zirai İlaçlamanın bilinçli kullanımının elbette büyük faydası var; öte yandan zehirli kalıntıları halk sağlığını da ciddi oranda tehdit ediyor.

Unutmayın zehirli tarım ilacı kullanımında dünyada ilk 2’ ye giriyoruz. Hibrit tohumları kullanmaktan GDO’ ya döndük. Pekçok üründe MSG ya da NBŞ denilen bazı katkı maddeleri var ki vücudumuz toksinleri böyle-böyle depolamaya başlıyor.

Bu daha başlangıç, siz bir de ilaçtaki zehirlerin enzimlere karışmasını seyredin, gen haritalarına baskı yapmaya başlasınlar görün. Üstelik asidik besleniyoruz. Bunu bir kenara yazın, hormonlar bozulacak!

Mesela Pandemi’nin bağışıklık sistemiyle ilgisini biliyorsunuz; önemli mineral ve vitaminler özellikle akciğerde tükeniyor; hastalıkların artmasının bir nedeni bu, vücudumuzun dıştan aldığı zehirleri atmak için direnci giderek zorlanıyor.

Tıp ilaçları bile ‘atık’ üretebiliyor… İşte modern zaman hastalıklarının en büyük nedeni bu!

Kolestrol, şeker, tansiyon hastalıkları yüzünden ne ilaçlar satılıyor biliyorsunuz; daha neler var, mesela depresyon, anksiyete, psikosomatik rahatsızlıklar, obesite..

Bunların sebebi nedir diye sorsanız, birçok tedavi usullerinde genel kanı hastalıkları ‘geçici-sürdürülebilir rahatsızlık seviyesinde tutma’ çabasında görülüyor. Mesela depresyon, kanser tedavisi, damar tıkanıklığı üzerinden ilaçla tedavi sonuçlarını istatistiklere yansıtan rakamları inceleyin; başarı oranı kaçta kaç?

Kısaca anlatmak istediğimiz şu: Beslenme şekilleri, gıda kalitesi, hastalıklar ve şifa konusunda önemli bir bağlantı var. Hatta bu kadarla da değil, söylemeden geçemeyeceğim, bu beslenme- yaşam şekillerinin, genetik araştırmalar, yaşam morali, yeni inançlar ve benlik-arayışları üzerine bazı ilginç çalışmalar yapılıyor ki,

Bunlar genellikle ‘komplo teorileri’ olarak adlandırılsa da, yakın geleceğin ‘yenidünya düzenini’ şekillendirecek ‘silah ve savunma’ sistemleri arasında sayılıyor.

Mesela dünyada tohum ve tarım ilaçlarındaki tekelleşmeye bakın; şirket sana tohumu veriyor, ardından hastalığın risklerine karşı ilâçlarını satıyor.

İşin riskli yanı, bir de ilaç şirketleri ‘tekelleşiyor.’ İnsanlığın geleceği adına pek de iyi diyemeyeceğimiz bir ticari çark dönüyor.

Kendi ülkemizden örnek verelim. Mesela biyoteknolojik ilaçlar.

Bu ilaçlar, aşağı yukarı insan vücudunda doğal olarak bulunan maddelere yapısal ve aktivite olarak benzer özellikte olan ürünlerdir ve dünyada biyoteknolojik ilaçların kullanımı yüzde yirmilere ulaşmış durumda.

Biyoteknolojik ilaçların içeriğinde bitkilerden kuvvetlendiren solüsyonlar yapılıyor. Bu da güzel; zaten bizim memleket bitki çeşitliliği bakımından eşine az rastlanır bir zenginliği barındırıyor.

İyi de o zaman sormazlar mı, doğayı gözünüz gibi bakmanız gerekirken, neden tarım ürünlerinin yetiştirilmesinde zehirli ilaçları bu kadar bolca kullanan bir ülke olup-çıktık?

Sonra da ciddi boyutta ve çok masraflı hastalıklarla boğuşmak zorunda kalıyoruz.

Bakın, doğal bitkiler, bio-enerji konusunda çalışmalar önemli bir bilim dalıysa; biz çok basit olarak söylüyoruz, zamanında nasıl tendürdiyotla yara tedavisi bile ne kadar yararlıydı, şimdilerde yeniden keşfedilen alkali su ya da karbonat veya hatme çiçeği gibi destek iyileştiricilerin katkısı ne kadar sevindiriciyse;

Gelin bir de çok basit bir biyoteknoji ürünü ilaçla toprak ve gıda kalitesine göz atalım…

Organik İlaçlama yapalım! (Bu konuda Ziraat Mühendisi Sayın Dr. Füsun Özcan’ın ‘Börtü-Böcek,’ kitabı var, oradan faydalanılabilir.)

Mesela ısırgan otu solüsyonuyla ilaçlama yapılıyor; çok iyi sonuçlar alınıyor.

Bu konuya elbirliğiyle eğilmekte yarar var. Ne dersiniz?