‘Sistem’ nedir?... Bunun üzerine binlerce ciltlik kitaplar yazılmıştır; ama işin esası, bir bütünü oluşturan parçaların birbiriyle etkileniş ve fayda-uyum düşünce- kurallarının işlerliğidir.

‘Sistem doğru çalışıyor mu,’ diye sorduğunuzda, öncelikle belirlenmiş bir amaç için yöntemlerin doğru olup-olmadığını tartışırız. Elbette ‘çalışma’ sözcüğünün esinlendirdiği gibi ‘sistem’ makinelere uygulandığında bir teknoloji anlamına gelir…

Ama bir de sosyal hayatla ilgili, yaşadığımız çevre, medya ve haber iletişimi; yönetim ve ahlak üzerine de bazı ‘çalışma’ esasları vardır. Bunlar bir ideoloji, felsefe, ya da inanç esasları üzerinden tarif edilir.

Mesela Kapitalizm de sistemdir, Komünizm de; onlarca sistem adı söyleyebilirsiniz… Herbirinin iddiası kendi ‘sistemleri’ sayesinde ‘beşeriyetin’ mutluluğa ulaşılabileceğini söylemeleridir.

Peki, bu ‘mutluluk’ dediğimiz nedir?

Ya da şöyle soralım:

‘Siz nasıl bir sistem de yaşamak isterdiniz?...

Öyle ya, madem her şey insanların mutluluğu için; madem güzel bir dünya özlüyoruz; hepimizin ortak kaygısı insanca bir düzen içinde, refah ve kardeşçe yaşama sevdası güdüyor. Sağlıklı bir çevrede, güzel duygular besleyerek ruhen kendimizi geliştireceğimiz;

Evrensel hukuk normları içinde özgür yurttaşlık haklarının korunduğu;

Sosyal güvenlik ve gelir adaletini sağlayan bir paylaşım üzerinden fırsat eşitliği içinde ama ezilenlerin olmadığı bir dünya istiyoruz.

Öyle değil mi, herkesin kendi yetenekleri doğrultusunda emeğini besleyeceği bir çalışma hayatı istiyoruz…. İnsanın, dünyayı ve kendini tanıma uğraşısında bilgi tanıma ve doğayla barışık yaşam çeşitliliğini arayıp-bulmak istiyoruz?

Peki dünyada bugün yaşanan bu kadar acı-ıstırabın sebebi ne o zaman? Doğa kirliliği, insanın depresyon ilaçlarına daha fazla bağımlı olması; sağlık sorunları; terör; şiddet?

Neden enerjimizi bu soruların cevabına yormuyoruz?

İnsanın kendiliğinden akıl edebileceği ‘mutlu’ beklentilerini bir sistem akımına dönüştürmekten neden kaçınıyoruz?

Ya da tersinden soralım; içinde bulunduğumuz sistemleri, insanlığın mutlu beklentileri üzerinden neden sorgulamıyoruz?

Cevap belli:

Para kazanmak için büyük bir rekabet içindeyiz. Elbette bu rekabeti firma yapıları ya da ticari meta üzerinden düşünerek söylemiyoruz; ama genel olarak para kazanmak ve bunu yaparken sınırsız ihtiyaçların kıt kaynaklarla karşılanması üzerinden ‘mutluluk’ tarifine kapılmamın ‘risklerine’ dikkat çekmek istiyoruz.

Şimdi kendinize sorun:

Hayatın sunduğu imkânlar gerçekten kıt mı?... Mesela insanlar, sanayileşme adına doğayı bu kadar sömürmese, daha güzel bir dünyada yaşamaz mıyız?

Bu kadar yapay gıdalar ile beslenme alışkanlıkları olmasa daha az hastalanmaz mıyız? Mesela aç, yoksul, savaş ya da mülteci hayatı yaşayan milyonlarca insanı gözünüzün önüne getirin. Daha birçok ‘sistem’ içinde olup da aslında insanlığın ‘mutlu’ geleceğine aykırı bir sürü soru sorulabilir.

Acaba fikrimiz, düşüncelerimiz, hürriyetimiz, yoksa sanıldığı kadar bağımsız değil mi?

Bunun cevabı dış dünyada değil; kendi iç derinliğinizde saklı; kendimizi insanlık ailesi olarak ortak bir dramın parçaları olarak hissediyor muyuz, hissetmiyor muyuz?

İnsanlık duygularınıza biraz daha eğilin; inanın o vicdan, dünyamızı kuşatan sistemden daha iyi ‘çalışacaktır.’