Geçtiğimiz hafta içerisinde ulusal basına yansıyan Manisa ile ilgili üzücü bir haber vardı. Manisa’daki tarihi eserlerin bir kısmının üzerine yağlı boya ile yazılar yazılmış ve eserler tahrip edilmişti. Manisa gibi kadim tarihe sahip bir kentte bunların olması üzücü ve düşündürücüdür. Gerekli önlemlerin alınması ve faillerin bulunup gerekli kanuni cezanın verilmesini hemşehrilerimiz arzu etmektedirler. Şehrin göbeğinde bulunan bu eserlerin kamera ve diğer tedbirlerle korunması ve en önemlisi yeniden aslına uygun restore edilmesi hiç kuşkusuz en büyük hedef olacaktır.
Bizler kadim bir medeniyetin emanetçileriyiz. Bu medeniyeti sil baştan inşa edemeyiz, belki ihya edebiliriz. Medeniyet inşası ile ilgili faaliyetler kemiyet değil keyfiyet merkezli ve cihanşümul olmalıdır.Bizim davamız medeniyeti yeniden ihya ve inşa davasıdır. İnsanları ihya edeceği yeni medeniyet etrafında toplamaya çalışan ve geleceği şekillendirme iddiasında olan hiçbir hareket bunu kurum kültürünü oturtmadan, kendisine miras olarak kalmış ata yadigarı kurumları ihya etmeden başaramaz. Aksi, bataklık üzerine bina inşa etmekten başka bir şey değildir.
Yeryüzünde hiçbir coğrafyanın Anadolu kadar çok kültüre sahip olmadığı net ve ortadadır. Onlarca uygarlığın hayat bulduğu bu topraklar insanlığın medeniyet tarihinde her daim bir yıldız misali parlamaktadır.
Bu topraklar kucak açtığı kavimlere emsalsiz vefasını her daim göstermiştir. Kadim medeniyetleri değerler mozaiğini her karış toprağında barındıran bizler bu eserlerin en büyük emanetçisiyiz. Bizi biz yapan bu değerler, bizim olduğu kadar dünyanın da ortak mirasıdır. Ve ortak hafızasıdır.Sahip olduğu kültürel altyapısı uygarlıklarla yaşıt olan Anadolu ‘nun her köşesi geçmişine vefa örnekleriyle doludur. Türkiye ‘de restorasyon bilinci sadece yeni dönemin bir gereği değil, bir Osmanlı mirasıdır. Eserlerin korunması, kollanması, tamiri ve geleceğe aktarılması tarihi bir görevdir. Restorasyon bir sevgi ve sabır işidir. Kendi coğrafyamıza baktığımızda imar ve restorasyon kavramlarının daha köklü ve sağlam kaideler üzerinde durduğunu görüyoruz.
Fethettiği topraklara kültürel ve manevi zenginliğini abidelerle nakşetmeyi kendine düstur edinen Osmanlı Devleti “Nizamı Alem” dediği idealinin temel taşlarından biri olan “koruma” olgusunu imar faaliyetleriyle her fırsatta göstermiştir. Ecdadımız, başka topraklar fetheden birçok çağdaşının aksine tasarrufunu imhadan değil ihyadan yana kullanmıştır.
Ülkemizde Vakıflar Bölge Müdürlükleri, yurt dışında TİKA vasıtası ile ata yadigarı eserler tekrar ayağa kaldırılmaktadır. Anadolu coğrafyasındaki geçmiş tüm kültürlerin mirasına sahip çıkmak, korumak ve yeniden ihya etmek için gayret sarf etmekteyiz. Yapmak, inşa etmek zor, yıkmak ve yakmak kolaydır. Bizim medeniyetimiz zor olanı ve tüm miraslara sahip çıkmayı kendine bir vazife bilmiştir. İhyadan ve inşadan yana olanlara selam olsun.