Türkiye’de şu anda SGK’dan aylık ve gelir alan 16 milyonun üzerindeki nüfusun 11 milyon 790 bin 785’sini “yaşlılık aylığı” alanlar (normal emekliler) oluşturuyor. Yaşlılık aylığı alanların sayısı son bir yılda 1 milyon 59 bin 393 kişi arttı.
İkinci büyük grubu ölüm aylığı alanlar oluşturuyor. Bu grupta yer alanların sayısı 118 bin 618 kişi artarak 4 milyon 272 bin 165’e ulaştı.
Özel sektörden emekli olanların sayısı son bir yılda 1 milyon 44 bin 793 kişi artarak 10 milyon 993 bin 43’e yükseldi. Bunların büyük bölümünü EYT düzenlemesinden yararlanarak emekli olan, bir bölümü yeniden özel sektörde işe başlayanlar oluşturdu.
Emeklilik bazı insanlar için hayal halindeyken bazıları için de yaşamak için ayakta kalma mucizesi olarak tanımlanabilir.
Bu şekilde yorumlamama neden olan durum ise tabi ki açlık sınırı ve yoksulluk sınırı analizlerinin Haziran ayında yayınlanmasından kaynaklı. Daha günceli var ise siz de bulabilirsiniz.
DİSK / Birleşik Metal-İş Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM) tarafından açıklanan Haziran 2024 açlık ve yoksulluk sınırı raporuna göre, Türkiye'de dört kişilik bir ailenin güncel açlık sınırı 19 bin 44 liraya, yoksulluk sınırı ise 65 bin 874 liraya çıktı.
Çalışan bir emekli olarak aldığım emekli maaşının tutarı benim hem yoksul hem de açlık sınırında yaşadığımı gösteriyor.
Çalışan emeklinin mucizesi aslında emekli olduktan sonra özel sektörde yeniden iş bulup çalışabilmesidir. Başka açıklaması olamaz.
Gönül isterdi elbette, elin Almanı, Fransız’ı gibi her yıl 1 ay dünyayı gezip refah içinde yaşayalım ama olmadı. Şimdi diyecekler ki, ama Avrupa’da emeklilik yaşı 65, siz erkenden emekli oldunuz.
Avrupa’da emeklilik yaşının bu kadar geç olmasının nedeni yaşlı nüfusun fazla olmasıdır. Demografik açıdan değerlendirmesi yapıldığında çalışacak genç nüfusun az olması sebebi ile yaşlı nüfus hala çalışmakta ve sosyal devlet yapısının içerisinde de her hakkını almaktadır.
Yoksa her dönem ilanlar verip başka ülkelerden işçi, doktor, mühendis, hemşire ve buna benzer pek çok meslek sahibi kişileri ülkelerine çalışmak için davet etmezlerdi.
Yurt dışında saatlik ücret uygulaması fazla olması vesilesiyle beyin göçü de kaçınılmaz bir durum olmazdı.
Konumuz çalışan emeklilerdi. Oraya dönelim. Düşünün şimdi bir kadın çalışan 22 yıllık aktif çalışma hayatı ve 6400 iş gününü doldurup emekli oldu.
12,500,00 TL olarak da emeklilik maaşını almaya başladı. Ev kirası da 15.000,00 TL olarak değişti.
Şu hali ile emeklinin yeniden çalışması gerekecekti. Emekliler özel sektörde yeniden çalışırken, yeni bir düzenleme yapılacağı ve Genel Sağlık Sigortası ödeyerek ikinci bir emeklilik hakkı doğabileceği haberleri çıktı.
Henüz netleşmemekle birlikte, 55-60 yaş aralığında bir kriterin gündeme gelebileceği ifade ediliyor. Yani ikinci emeklilik maaşı 60 yaşında bağlanacak varsayımını değerlendirebiliriz.
Yasa ile belirtilen prim gün sayısı ve yılını dolduran emekli, şu andaki refah seviyesini yükseltebilmek amacı ile yeniden çalışırken neden tekrar GSS primi ödemek durumunda kalıyor. O zaman yeniden çalışmanın bir anlamı kalacak mı?
Bir başka önemli detayda 7 Ekim 2001 tarihinde yürürlüğe giren bireysel emeklilik sisteminde sigorta primi ödeyen kişiler var. Yani başka bir emekliliğe neden ihtiyaç duysunlar.
Yeni düzenlemelerle sosyal güvenlik sisteminin mali yapısının güçlendirilmesi hedefleniyor deniliyor. Mali yapının güçlendirilmesi emekli açısından bir reform niteliği taşımıyor.
Emekli her koşulda, ayakta kalmaya çalıştıkça önüne aşılması güç sorunlar çıkıyor.
Çalışan emeklinin, yeni mucizesi, genel sağlık sigortası prim ödemesi midir?
Yoksa ay ortasını bile zor getiren emeklinin mucizesi ‘’hayata nasıl tutunabilirim’’ sorusu mudur? Karar veremedim.
Sağlıkla Kalın.