29 Temmuz 2021 yılında FOX TV ‘de yayınlanan Kefaret dizisini hatırlayanlarınız vardır mutlaka. Nurgül Yeşilçay ve Mert Fırat başrollerini paylaşmış olan bu dizide bir kasaba lisesinde öğretmenlik yapan ve doktor kocası Ahmet ve iki küçük çocuğu ile mutlu bir hayat sürdüren Zeynep’in (Nurgül Yeşilçay) rüya gibi yaşamı kızının ortadan kaybolması ile bir anda cehenneme dönecektir. Zeynep elindeki her şeyi yitirirken İstanbul’dan atanan başarılı genç komiser Sinan sayesinde umudunu asla yitirmeyecek ve hayata sımsıkı tutunma gücü bulacaktır.
Dizinin, gerçek hayatta İzmir’de ticaret ile uğraştığı belirtilen Serdar ve Sibel Yolaçan çiftinin Urla’da bulunan bir benzin istasyonunda araçtan kaçırılan küçük kızları Ebru’nun hikayesini anlatıyor.
Aslında Zülfü Livaneli’nin kaleme aldığı Konstantiniyye Oteli romanının bir bölümünde geçen bu olay tüm gerçekliği ile söylenmiş. İtiraf etmeliyim ki, bu kitabı anlatmaya böyle trajik bir olaydan başlamak istemezdim. Kitap, İstanbul'un elit tabakasını, alt sınıfları ve hatta ruhları konuşturuyor. Bunu da başarılı bir işkadını Zehra'nın gözünden anlatıyor.
Tüm kitaplarını soluksuz okuduğum Livaneli’nin, Konstantiniyye Oteli’ni özel kılan yanı tümünün gerçek hikayelere dayandırılarak yazılmış olduğuna olan inancım galiba. Her okuduğum sayfada yaşanmışlığı birebir yansıyan tarafı size “evet aynen böyle yaşanmıştı” dedirtecek nitelikte.
Konstantiniyye Oteli, Ergün Beyin İstanbul’da yeni açılan lüks otelini, orada bulunan ve seçkinliği tartışılan davetlileri, otelde çalışan gariban Anadolu çocuklarını, Ergün Beyin, güvendiği ve kızım dediği asistanı Zehra’nın hikayesini öğreneceksiniz.
Galata Kulesi’nden, Ayasofya’dan, Kız Kulesi’nden, İstanbul’a ait olanları ve İstanbul’un panaromasını keyifle izleten Zülfü Livaneli’nin bu romanından çok etkileneceksiniz.
Konstantiniyye Oteli kitabını okurken aklıma Yahya Kemal Beyatlı’nın o güzel şiiri çağrışım yaptı.
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim, gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Her hali ile güzel bu esrarengiz şehrin ölümsüzlüğü başka nasıl anlatılabilir ki?
"Avni" mahlasıyla şiirler yazan Fatih Sultan Mehmet, romanın "Edebi ve Ebedi Gölgelere Dair" adlı bölümünde kaleme alınıyor. Zülfü Livaneli, bu bölümde Fatih'i adıyla anmaksızın şöyle anlatır; Avni "azametli tavrıyla 'Ya Vedud Sultan'ı' anlatması" için Üsküplü Agâh'a buyruk verir. Üsküplü de "padişahından emir almış bir sadrazam edasıyla 'Ya Vedud Sultan'ı size anlatayım o zaman" diyerek, masadakilere bu azizi anlatır. Vedud Sultan, iman sahibi bir Hıristiyan'dır ve Konstantiniyye düşmesin diye dua eder; ama kuşatmanın elli üçünü günü ölür. Fatih kenti fetheder. Bu Hıristiyan kutsal kişi, "Müslümanlarca da evliya" kabul edilir.
Fatih Sultan Mehmet’in kıvrak zekasının ve entelektüel yanından sıkça bahseden bu kitap günümüz kahramanlarının dilinden yansıtılıyor. Çok gezen mi çok okuyan mı bilir cümlesinin anlamı bu kitabın içinde saklı olmalı, yoksa Hürriyet Geyiğinin dile gelip de Osmanlı’nın siyasi hayatına konu olacak dillere destan hikayesini başka türlü öğrenemezdim.
Soluksuz okuyacağınızı düşündüğüm bu kitaptan öğrenecekleriniz sizi şaşırtacak inanıyorum.
Nova Roma’dan, Konstantinopolis’e ve oradan İstanbul’a sihirli şehrin tüm gizemleri dünden bugüne bu kitapta bulacaksınız.
Bazı şeyleri izleyerek, birçok şeyi de okuyarak öğreneceğiz.
Sağlıkla Kalın.